S3

Öncelikle başlık marjinalliğinin gölgelediği içeriği hatırlamak adına bunun bir Samsung Galaxy S III yazısısı olduğunu söyleme sıradanlığıyla hepinizi selamlarım.

Lise zamanım. Üstünden hayli yıl geçmiş şimdi fark ediyorum.. Nokia’nın hükümdarlığını tüm kıtalarda genişlettiği yıllarda bir arkadaşımda görmüştüm Samsung bir telefon. Şu anki seviyelerle karşılaştırmayı düşünmek bile hata ama marka imajı açısından önemli bir konu. Gözlerimizin çekik olmaması ırkçılığıyla Samsung’u yadırgamıştık o zamanlar. Nokia, olmadı Ericsson veya bilinirlik adında Samsung’un önüne geçebilecek diğer markalar varken garip gelmişti. Bize de, sahibine de, herkese de. Ama haklıydık; öyleydi de..

Güneş battı, yeniden doğdu, haftalar, aylar ve hatta yıllar geçti. Ericsson bitti, Nokia zarar üstüne zarar yazdı, iPhone doğdu vs. O andığımız öne geçebilecek markalar yok oldu/destek vermez oldu. Ama Samsung oralarda bir yerlerde devam ediyordu.

Devir değişti telefonlar akıllandı. Ve artık söz söyleme zamanı gelmişti sanki ufak ufak. Apple’ın iPhone ile başlattığı çıkışa katılan Google-Android ortaklığı Samsung ve onun gibi birçok markayı da rüzgarına katarak akıllı telefon pazarının alternatifliğinden sahipliğine doğru yol almaya başladılar.

Bu kadar hikaye yeter sanırım. Başlığımızın hakettiği S3’e dönecek olursak sanırım yaşanan en büyük çekince o devasa ekran oluyor. Akıllı telefon kavramıyla zaten yeterince -gerçek anlamıyla- büyüyen cihazlarda Samsung’un S3’ü çok net söyleyebilirim ki telefon-tablet aralığında bir seviyede boy gösteriyor. Taşıma anlamında problem olur mu soruları akıllara gelmeye başladığındaysa S3’ün 8.6mm olan inceliği devreye giriyor ve şaşırtıcı bir biçimde (hemde şu yazın cep sıkıntısı çekilen günlerinde dahi) S3 her yere sığar oluyor. Bununla birlikte yine aynı ekranın sağladığı kolaylıkların tadını çıkarmak size kalıyor.

Ve Android.. Arkadaşta, onda, bunda kullanmışlığım vardı ama Galaxy S III benim ilk Android’li telefonum. Bilgisayarda Windows’tan Mac’e geçmek gibi bir acemilikle başlayan beş yıllık iOS’un Android dönüşümü çok da sancılı olmuyor. Muhtemlen iPhone kullanıcılarının garipseyeceği ve alışmak zorunda kalacağı tek şey, menüler arası geriye gitmek oluyor. Android’in fiziksel geri tuşuna karşın eliniz çoook iOS’un sol üst köşedeki back kısmına gidecek diyebilirim.

Bahsetmek istediğim bir nokta daha var. iOS’un son dönemde yazılım anlamında en önemli atılımı iCoud idi. Neler getirdiğini şurada baya detaylandırmıştım ve Android’e geçerken açıkçası bu bilgisayar-telefon-tablet arasındaki otomatik senkronizasyon canımı sıkıyordu ama her ne kadar son günlerde bililerin çalınmasıyla gündeme gelse de, Dropbox imdadıma yetişti. 2GB ücretsiz ve Android’li telefon tanımlamaya +48 GB ek alan veren bu servisle toplamda ulaştığınız 50GB’lık online depolama alanı kesinlikle inanılmaz. Fotoğraf, video vs.. Aklınıza ne gelirse gelsin kolaylıkla ve düşünmeden depolayın gitsin..

Sözün özü, Samsung Galaxy S III & Android ikilisi bu değişiklik arayan insanı şimdilik mutlu etmmişe benziyor. Bu yazıyı, ikiliyi bir haftadır kullanan biri olarak yazıyorum ve eminim daha keşfedecek çok şeyim olacak (yaşasınnn :)). iPhone’un gelecek nesli neler getirir bilmem ama internetteki ergonomiden uzak fotoğraflar ve güncel iPhone 4S, şu an Samsung’un elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor.

Ağustos ayı da pek teknolojik oldu.. 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir