Barcelona Bölüm 1: Katalanlar, Gaudi ve Sagrada Familia

Barcelona Barcelona dedik; o da bitti.. Ama süre bazında ilginç bir eğim var. Özellikle sıkça konuştuğum arkadaşlarımı ele alacak olursam, aralarında anlaşmışlar gibi birinci hafta dolarken “ne zaman döneceksin” çağrılarına başladılar (ne kadar da özlenmişim :)). Demek ki seyehat algısı insan zihninde bir hafta olarak geçiyor. Hala yerine güzel bir Türkçe karşılık bulamadığım için fair enough diyerek kendilerine katılıyorum. Hani tatillerin çok çabuk geçtiğine dair bir inanış vardır, kişisel olarak bunu öyle evde pineklemelik tatiller için sayıp, seyahat formu için dolu program & dolu dolu geçme ikilisini kabul ediyorum. Türkiye’ye geldiğim zaman şöyle bir arkama dönüp baktığımda açıkçası gittiğim gün bana çok uzak geldi ve kahve molalarım hariç belki bir dakika ara vermediğim program için bunu kesin bir başarı olarak sayabilirim.

Öncelikle şehirle başlayalım. Barcelona çok ama çok fazla insanı ön plana çıkaran bir şehir. Kafanızda belki Akdeniz esnekliğiyle oluşan bir İspanya algısı olabilir ama Barcelona, sadece sınır olarak bir İspanya şehri. Balkonlardaki sarı-kırmızı bayrakların haykırdığı üzere Barcelona, İspanya’dan çok sadece (ve şimdilik) onun bir özerk bölgesi Katalunya’nın esas oğlanı ve Katalanların merkezi. Bayraklar demişken Barcelona/Katalan halkı kendi benliklerini tamamen İspanya’dan ayrı tutmakla beraber, düz sarı-kırmızı bayrak ve yıldızlı (ayrılıkçı) sarı-kırmızı bayrakla ayrı bir ülke olmak veya İspanya’ya bağlı kalmak arasında kendi içlerinde sessiz ama net seçimler de yapıyorlar.

Hepsini, herkesin zevkleri doğrultusunda sıralamak imkansız olacaktır ama Barcelona’nın en azından benim açımdan görülmesi gereken yerlerine (seri boyunca) şöyle bir değinmek istiyorum. Şehrin mimarisi için anılması gereken tek bir isim anmak isteseniz, açık ara 1852-1926 tarihleri arasında yaşamış Antoni Gaudi ön plana çıkacaktır. İlginç bir adam Gaudi. Yıllarca kendini ispat etme çabalarıyla boğuşmuş, önemli yerlere geldiğinde zamanına göre süslü püslü giyinip kendini halktan soyutlamış ve sevdiği kadının peşinden yaşadığı hüsranın ardından yerinin halkın arası olduğunu kavrayıp evsiz misali ortalarda gezinmesi.. Belki de her “aşmış” gibi sürekli uçlarda dolaşıp normalleş(e)meyen biri.

Gaudi’nin en önemli eseri kuşkusuz halen bitirilemeyen Sagrada Familia (Kutsal Aile) bazilikası. Barcelona’nın coğrafi açıdan gayet merkezinde yer alıyor ve yerel halk dışında geceli gündüzlü başından insan seli eksik olmuyor. Çok heybetli ve aylık 1 milyon euro’ya yaklaşan masrafını ziyaretçilerinden karşılayarak 1882’den beri bitirilmeye çalışılan muazzam bir yapı. Gaudi, 1908 yılından itibaren başka iş almayarak yaşamının sonuna kadar Sagrada Familia ile uğraşmış, tramvay kazası sonucu hayatını yitirmesinin ardından başta evsiz sanılan cansız vücudu Sagrada Familia’ya nakledilmiştir. Üzerinde her karesi o kadar anlamlı sayısız imge bulunan yapıya, öğrencileri tarafından kayık içerisinde bir Gaudi betimlemesi de (her ne kadar yaşamının son dönemindeki görüşlerine ters düşecek olsa da) eklenmeden edilmemiş. Çevresindeki vinçler ve diğer tüm yapım uğraşları değerinden bir şey eksiltmese de, peki nereye kadar dediğinizi duyar gibiyim. Bugüne kadar bitirilişi sayısız kez ertelenmiş olsa da, Sagrada Familia’nın tamamlanması için son hedeflenen süre Gaudi’nin ölümünün yüzüncü yılı olacak olan 2026. Sanırım son durum için beklenip görmekten başka çare yok ama anlam yüklenmiş bir tarih diğerlerine göre kesinlikle daha ağır basacaktır. Ek bir şey almadan pozitif; anlayana 🙂

Gezi yazılarına bir defa başlayınca konuyu toplamak kolay olmadığı gibi, hikayenin tamamı “korkutmadan okutma” mantığına da ters düşebiliyor 🙂 O yüzden halkın konumlandırılması ve Barcelona için açık ara en görülesi yer olan Sagrada Familia ve belki de şehrin esas mimarı Gaudi ile ile ilk bölümü noktalayalım.

Bu arada Barcelona deyince şehirden çok futbol klübünü anıp bana statları Nou Camp’ı gezmemi önerenlere ilk bölümden cevap olsun; futbolla aram malum sadece Galatasaray’ı tutuyorum deyip etkisine fazla kapılmayanlardanım. Bu sebeple Nou Camp’ın da sadece önünden geçtim ve o çok ünlü müzesine gitmedim. Ama size yine de iyi bir bilgi vereyim; Barcelona’da daha çok bizde okunanın tam tersi “Camp Nou” olarak anılıyor aklınızda bulunsun.. (Neee zaten biliyor muydunuz? Sustum! :))

Gelecek bölümde birkaç Gaudi eseriyle birlikte şehre bugünkü modern yüzünü bağışlayan ‘92 olimpiyatlarının etkisinden bahsedeceğim. Buralarda olursanız görüşmek üzere 😉

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir