MW: Star Wars Episode IV: A New Hope (1977)

image

Fazladan bir hafta aranın ardından Monday Wars’tan yeniden merhaba. Aslında tekrar ve tekrar izlenen Star Wars serilerini bugün daha iyi anlıyorum. Karakterler, zaman dilimleri ve diğer bileşenler o kadar iç içe geçkin ki, arayı birazcık uzattığınızda neyi, nerede va nasıl bıraktığınız gibi birçok soru kafanızı kurcalamaya başlayıveriyor. Hele ki, Star Wars’u direkt olarak sinemadan takip eden şanslı zaman diliminde yaşamışsanız ve elinizde bugünün tekrar ve takrar izleyebilme imkanları yoksa boşlukları doldurma anlamında ciddi sorunlar yaşayabilirsiniz.

Bildiğiniz üzere, ilk üç bölümle beraber prequel seriyi tamamladık. Başta Tolga olmak üzere o kadar çok bugün incelediğimiz Star Wars Episode IV: A New Hope ile başlanması gerektiği tavsiyesi vardı ki, orijinal seriye geçişten çok, hikaye akışı içindeki etkileri değerlendirmek için hiç olmadığım kadar sabırsızlık hissettim.

–Spoiler–

Revenge of the Sith’in sonunda yapına başlandığını gördüğümüz Death Star (Ölüm Yıldızı) uzay istasyonu tamamlanmış ve Jedi’lardan artık rahatlıkla “arındığını” söyleyebileceğimiz evrenin kontrolü artık İmparatorluk’tadır.

Darth Vader ile bağlantısı henüz açıklığa kavuşturulmayan Prenses Leia, Death Star’ın planlarını R2D2’ya yüklemiştir ve Prenses Vader’a esir düşmeden önce R2D2, C-3PO ile birlikte Leia’nın gemisinden kaçmayı başararak Tatooine’e iner. Burada Darth Vader / Anakin Skywalker bağlantılı bir diğer isim; amcasıyla beraber yaşayan Luke Skywalker droid’lerin yeni sahibi olur ve (bence) tehlikeli bir biçimde beğendiği (ikizi) Prenses Leia’nın mesajını nın bir kısmını görür. Mesajın devamı ise uzun zamandır Ben Kenobi ismini kullanan yaşlı Obi-Wan Kenobi’yedir.

Tatooine’de pek iyi anılmayan ve geçmişini bir şekilde saklamış olan Obi-Wan Kenobi, günümüz bilim-kurgularında pek inandırıcı bulunmayan bir tesadüf sonucu Luke, R2D2 ve C-3PO ile karşılaşarak Prenses’in mesajını alır. Bu sırada saldırıya uğrayan Luke’un artık ailesi diyebileceğimiz uzaktan (üvey) yakınları yaşamlarını yitirince, Luke’un büyük ölçüde Obi-Wan Kenobi ile katılmak istediği savaş karşısında engel kalmaz.

İmparatorluk’un isyancılar olarak andığı kesimin bir parçası olarak Obi-Wan Kenobi ve Luke Skywalker ilk amaç olarak Prenses Leia’yı kurtarmak için Han Solo ile beraber Death Star’a giderler veya bir noktadan itibaren gitmek zorunda kalırlar. Han Solo’nun maddiyatçı yönü bir prenses kurtarmak için en ağır basan özelliğidir. C-3PO’nun pek somut etkisi olmasa da diğer tarafta R2D2’nun büyük katkılarıyla Luke prensesi kurtarsa da, Obi-Wan Kenobi sonu belli olmayan bir şekilde eski padawan’ı Darth Vader / Anakin Skywalker’la giriştiği mücadele sonucu ortadan kaybolur.

Death Star’ın planlarını ele geçiren isyancılar zayıf bir nokta bulmakta gecikmezler ve biraysel saldırılarla uzay istasyonuna doğru harekete geçerler. Burada basit bir şekilde tahmin edileceği üzere başarı, gücün yeni temsilcisi Luke Skywalker sayesinde gelir ve Death Star patlayarak yok olur.

–Spoiler–

Tolga’s here.

Evettt, bir haftalık Monday Wars arası, öncesinde Revenge of the Sith için bazı çevrelerin dediği fakat benim pek desteklemediğim “kaytarmam” sonucu öyle veya böyle neredeyse bir aya yakın süredir Monday Wars’tan en azından bir şeyler karalama hususunda uzaklardayım.

Şimdi, Nesli’nin bu 1977 tapımı bilim-kurgu dehasına nasıl desemmm,yukarıda tesadüfi karşılaşmalarda bahsettiği gibi bazı “giydirmeleri” oldu. Öncelikle o dönemlerin daha detaydan uzak ve hayalgücünü teşvik eden formatlarının bugünkü si-fi’larda görülmemesi bence bunun en temel etkeni.

Hani 4-5-6-1-2-3 izleme sırası diye yırtınıyoruz ya, esas sebebini bence bugün çok net gördük. Kabul etmek gerekirse prequal trilogy ile original trilogy arasında bazı tutarsızlıklar var (gücü hissederek söylüyorum ki birazdan Nesli bunlardan bahsedecek :)) ve bunu daha az hissetmenin en kolay yolu yayın sırasını izlemekti. Evet bir takım karakterlere çabuk hakim olmak için evrenin kronolojisini izlemeyi anlayabiliyorum ama A New Hope ile başlasak, emin olun prequel’deki “aaaa öyle miymiş” etkisi bunları çok rahat bertaraf ederdi.

Hikaye hakkında söylenecekler fazlasıyla söylendi o yüzden kendi favori noktam spoiler sonrasına atlamamdan hemen sonra, Nesli’nin kapanış eleştirilerini dinliyoz:

A New Hope her şeyden çok bir başlangıç filmi. Evet bunu kabul ediyorum. Ama sonradan çekilen üçlemenin bu etkiyi azaltmasını beklerken açıkçası bazı eksikliklerle hayal kırıklığı yaşadım. Mesela (sonradan büyük ihtimal açıklığa kavuşur ama) Luke ve Leia’nın ikiz oluşları, Darth Vader’ın kimliği ve onlarla ilişkisi, yine Vader/Anakin’in daha küçücük bir çocukken yaptığı C-3PO ile en ufak bir etkileşime girmemesi… Bunlar en azından ilk film için cevaplanması gerekli sorularken tamamen görmezden gelinmeleri bu kadar olur mu dedirtiyor. Birde koskoca Death Star, daha güçlü olmamalı mıydı ki? 😉 (Sonra millet esinlenip Independence Day’de benzer yok edişler sergiliyor -T :)) 

İlk The Phantom Menace bittiğinde kafam çok karışıktı ama Attack of the Clones ve Revenge of the Sith ile, Star Wars dünyasına tam dahil oldum demiştim. Şimdi uzaklaştığımı söylemek haksızlık olur ama bir düşüş yaşadım. İki serinin tam olarak birbirine oturmadığından olduğunu sanarak ileriki bölümlerde rüzgarı yakalamayı umuyorum 🙂

Uzatılmış bir tatil ihtimali büyük ihtimalle gerçekleşmeyecek. O yüzden önümüzdeki hafta Episode V: The Empire Strikes Back ile karşınızda olmayı umuyoruz. Ertelenirse de iyi bir amaç uğruna olduğunu hatırlayıp, Vader ve Kenobi arasındaki aşağıdaki harika diyalogu bir kez daha anarak bizi affedin 🙂

-When I left you, I was but the learner; now I am the master.
+Only a master of evil, Darth.

The Empire Strikes Back için kesin tarih haftasonu şuralarda belli olur.. 😉

Nesli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir