23.05 – Arizona Dream – Emir Kusturica

Merhaba biz Derya ve Nil. Bugün HBM etkinlikleri içerisinde, özellikle izlemeyenlere filmin konusundan bahsedeceğiz.

image

“Evet bu hafta beyaz perdemizde Emir Kusturica’nın 1993 yapımı Arizona Dream isimli komedi, dram ve fantastik kümelerinde boy gösteren filmi vardı. Johnny Depp gibi son yıllara damgasını vurmuş bir aktörün neredeyse 20 yıl öncesindeki performansını izlemenin başlı başına verdiği zevkle konumuza geçiyoruz.

İnsanların rüyalarını su yüzüne çıkaran bir film Arizona Dream. Durun durun hemen kaçmayın, “her şey bir rüyaydı” gibi bir şey kesinlikle yok ve bu şekil bir spoiler’ı filmi izlesin izlemesin herkesin hoşuna gideceğini bildiğimiz için zararsız bir dokunuş olarak görmenizi umuyoruz 🙂 Axel Blackmar ailesini kaza sonucu kaybetmiş ve New York’ta kendi hayallerinin üzerine giderek ayakta kalmaya çalışmaktadır. Arizona’da Amerikan rüyasını tam anlamıyla yaşayan amcası Leo Sweetie’nin kendisinden bir hayli genç biriyle evlilik törenine pek de gönüllü olarak götürülmeyen Axel, amcasının ısrarlarına dayanamayarak Cadillac satıcılığının varisi olma fikrini kısa süreli denemeye karar verir ve o esnada Elaine Stalker ve üvey kızı Grace ile tanışır.

Axel’ın hayalleri (veya rüyaları desek daha doğru Arizona Dream için) gibi Elaine ve Grace’in de benzer ama biraz daha uç noktada seyreden hayal-gerçek yaşam tutkuları Elaine ve Axel arasında başlayan aşk ile ortak bir yaşama dönüşür. Elaine’in uçma hevesini başlarda sonuca ulaşamayacağını bildiği halde destekleyen Axel hızla gerçekliktikten koparken Grace’in bunları durdurma çabaları da sadece kendi çizgi dışılığındandır. Amca Leo’nun yeğenine yakıştıramadığı bir birliktelikten kurtarma çabalarıda sonuç vermeyince Elaine-Axel-Grace arasındaki bağ da Axel-Grace yönünde farklı bir seyir izlemeye başlar ve bu seyir hiç de kayıpsız atlatılacağa benzememektedir.

Arizona Dream, fantastik yönü daah ağır basan bir film. Başta kontrollü gözüken her şey bir sıradışılığa geçerken insanların da hayalleriyle yaşamaya başlaması neler olacağının tahmin edilebilirliğini baya azaltıyor. Hikaye sebebiyle ara sıra sıkıldığınızı hissetmeye başladığınız anda temponun sizi alıp filmin karşısına oturtması hissini sıkça yaşayacağınız Arizona Dream size pişman olmayacağınız iki saatten uzun bir süre vaad ediyor.”

Merhaba ben Tolga, bütün bu rüyaların ve hayallerin, özellikle filmi izleyenlere düşündürdüklerini anlatacağım;

“En derin rüyanızın ortasındasınız ve düşüyorsunuz.. Bu, onu ne ilk ne de son görüşünüz ama kurtulamayacağınızı biliyorsunuz. Göz ardı ettiğiniz her dakika şu anki uykunuz kaçırmakla kalmayıp gelecekte de uyumama adına imzaladığınız bir anlaşmaya dönüşüyor adeta. Yere çakılacağınız anı görmemenin imkansızlığında, ölüm fermanınızı da kapsayan bir anlaşma. Sadece daha az tehlikesizlere ihtimas gösterecek ama onları da, yaşadıklarının farkındalığına hapsedecek bir anlaşma.

Belki de en tahlikesizi Axel’ınkiydi. Bir balık. Her yerde nasıl hareket edeceğinden o kadar emin ki, içgüdülerinin güveni aklının teslimiyetçi tarafını çoktan ele geçirmiş. Uçmak dahil her şeyi başarabilecek yetilere sahipken akla, düşünmeye, tartmaya ve sonuç çıkarmaya kimin ihtiyacı olabilir ki zaten? Uçuyor diyorum size duymuyor musunuz! Bir balık ve uçuyor.. E ne var ki bunda? Yoksa biri akılda mı ısrar ediyor hala? Pekala, o balık suda yüzerken sence uçmaktan ne kadar farklı hareket ediyor akıllı insan? Bir kuş havada nasıl özgürse o balığın suda ne farkı var? Gökyüzünün sınırı yokken derin denizlerin var mı sanki? Yok, haklısın. En azından birisi bir oltayla/ağla tutup “hadi amcanın sağdıcı” olacaksın diyene kadar.. İşte o anda düştün Axel. Hemde ait olduğun denize değil. Bu çarpış, yüreğindeki derin sular olmadıkça hayatta tutar mı sanıyorsun seni? “O” olmadan tutsa ne olur ya da..

Düşmek benim doğamda var diye haykırıyordu Elaine. Çünkü onun rüyasıyla akıl da hamfikirdi ikna edilmeyi gerektirmeyecesine. Ama akıl bu ya, bu sefer de yargılamaya başlıyordu anlamsızca. Sen! Kendinden küçüklerle düşüp kalkmaktan, aptal bir uçuş hayalinden hiç bıkmayacak mısın? O adamı sen öldürdün! Paralarına, malına, mülküne her şeyine kondun sonra da uçmak dedin! Sadece uçmak. Ama laf dinlemiyordu ki hiç.. Farkında değildi onun rüyasının uçmak olduğunu. Her ne pahasına ve düşüşe karşı olursa olsun, o bir saniyelik bile olsa yerden kesiliş; bedeldi tüm zorluklarına. O bir saniyelik gülümseme ve sonrası.. Sonrası kimin umrunda ki? Hayat o bir saniyede atıyordu. Kalpler de. Ortaklaşa buluşmaya çalıştıkları o saniye için birbirlerine güç verirken kendinden küçükmüş, düşüp kalkmakmış nasıl bir dünyevi mankafalıktır öyle?

Grace en sevdiği kaplumbağasını masaya koydu ve hedefine kilitledi. Kendine ne kadar döndürülürse döndürülsün, o kaplumbağanın tek bir amacı vardı; yoluna devam etmek. Ona zarar veremeyecek kadar vicdanlı olanlar, yönünü değiştirerek sadece birkaç saniye kazandılar. Öyle bir programlanmıştı ki, yine geri dönüp kendisinden isteneni yapacaktı o yeşil yaratık, yapılması istenenin onun devamlılığı olduğunu bilerek. Devam edebilmekten başka ne, bir insanı rus ruletinde bu kadar cesur kılabilirdi ki zaten?

Olması gerekene bu kadar yaklaşmışken o kurşunu yemenin çekincesi mi ölümsüzlüğe engeldi yoksa? Söylesene ey akıl! Söyleyecek sözün yoksa beni rüyalarımla yalnız bırak. Altıda birin tamamlayamadığını yüzde yüze teslim edip geliyorum. Ne bırakmayacak mısın? Söz o zaman, döneceğim. Şimdi oldu mu? Sen zaten ondan anlarsın ancak. Üst üste koyduğum arabalarla Ay’dayım. Her ne kadar basamaklar Amerikan rüyasından beslense bile bu benim rüyam. Ve ben, artık rüyalarımdan besleniyorum. Orada beni, sen bile üzemiyorsun. Yaşamak için daha iyi bir yer bileniniz var mı?”

Merhaba ben Melike ben daha ziyade Emir Kusturica sinemasını ve bu filmdeki özelliklerini anlatayım diyorum.

“Bir kere bu filmin Kusturica’nın yaptığı en ticari film olduğunu bilmekte fayda var, yani dümdüz popüler kültür yaklaşımıyla açıklarsa bu filmde sıkıldıysanız önümüzdeki filmlerde daha çok sıkılacaksınız. Arizona dream yukarda anlatıldığı üzere, rüyaların onların gerçekliği veya gerçek olmasının gerekliliği üzerine bir film. Bosna topraklarından gelme Sırp asıllı bir yönetmen Emir Kusturica. Yugoslavya dağılmadan önce, yani devrim sinemasının etkisi altından yetiştiği görülebilir, ben filmlerinde yer alan kimi imgesel anlatımları buna bağlıyorum. Fakat noluyorsa yönetmenin hayatında, savaş karşıtı yönetmenimiz yaptığı açıklamalarıyla, güzellediği insanlarla, bosna olaylarını görmezden gelmesiyle “iyi” bir sırp milliyetçisine dönüşüyor. Burda yönetmeni sadece siyasi görüşüyle değerlendirmek niyetinde değilim, ama bunun “karmaşık” dünyanın etkileridir filmlerinde görülen. İronik bir savaş karşıtının varoşlardan çıkardığı ironik hikayeler. Çalkantılı hayatlar, karakterlerin umutlarının yaşadıkları toplumlarda bağımsız olması, alaycı denilebilecek kadar ince bir mizah anlayışı aslında ayrışmak istediği tüketim toplumunun bir parçası haline getiriyor yönetmeni. Nerde “bağımsız” seven arasak, orda Kusturica görüyoruz. Nerde “çingene” sevdalısı görsek orda yine Kusturica. Güzel toplumsal değerlendirmeler olduğu çok açıktır, ama yönetmenin sineması artık alternatif olanın tüketimine hizmet etmektedir. Bu işin bir yanı, ikinci yanı çok keskin bir görsel zekanın heba oluşu. Emir Kusturica, bu filmde gördüğümüz üzere, birbirinden kopuk karakterleri birbirine kurgu içerisinde ve nedensellikle bağlamak konusunda ustadır. Finallerin çarpıcılığı konusunda ustadır. Farklı tür ve tarzları birbirine yedirmek, bir “sentez” sinema yaratmak konusunda ustadır. Dram komedi fantastik hiç birini diyemezsiniz bu filme, çünkü film boyunca hepsini düşünür hisseder ve takip edersiniz. Ama tercih olduğu belirgin bir şekilde, dramın zirve yaptığı noktalarda kullandığı müziklerle, çekimlerle, aralara eklediği doğal görüntüleri bozan kimi absürd öğelerle (balık-kaplumbağa gibi) kişinin kendini filmde kaybetmesini engeller ve onu sahneyi sadece izlemeye zorlar. Üstelik bu absürd öğeler öylesine seçilmemiştir. Balık axel’in akışa ayak uydurmasını, kaplumbağa ilerlemek isteyip başaramamayı simgeler. Axel yalnızdır, Amerikan rüyasının parçası olmaktan kaçarken dünyanın dışına hapsolur. Direnmek attığı her adım onu başka bir yere hapseder. (ki bu muazzam bir söylem)  yani filmin sunduğu “çoktur” Emir Kusturica sineması kapsayıcıdır özetle. Arizona Dream bunun en belirgin örneğidir. İşte burda kişinin tercihleri ön plana çıkıyor izleyici olarak. Nedir bu kapsayıcılık? Bu kapsayıcılık oryantalizmdir. Protest bir sinemadır ve açıkcası muhafakardır. Kapsadıkları ve anlattıkları anti-emperyalizm öğeler barındırabilir. Ama Kusturica geride olanı savunur, ilerleyeni değil. filmlerinde bolca kullandığı, tuttuğunu iyi bildiği ve açık bir tavırla savunduğu “yoksulluktur” hem manevi hem de maddi olarak. Ona bir çözüm üretmek, kökenlerini araştırmak gibi toplumsal gerçekçi kaygıları yoktur. Bir yandan da çok kültürlüğü savunmanın kendi iç çelişkilerini taşır. “neyi niye dedim?” Güzel bir anlatımı olan (bence) yanlış bir film arizona dream, baya güldüren holivud göndermeleri olsa da”

Not: Alışılmış karmaşık birleştirmeden özellikle kaçındım, basit olduğu için değil. Bu yazı için gerekli olduğundan. İsteyen istediği kısmı okusun diye bir, ikincisi yazılar karışık bir şekilde birleştirmeye hiiiiç müsait değildi. Herkes bu sefer kendini düşünmüş:) İşin hikaye kısmına ağırlık verip filmi incelemeyi atlıyoruz diye düşünmeye başladım, yani en basitinden beğendik beğenmedik mi ve sebepleri belli olmuyor. Kaçındığımız tavsiye yazısına dönüşüyordu, ezber incelemelerden kaçıcaz derken. bir de bunu deneyelim diye düşünüyorum, bütün önerilere açık bir şekilde.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir