Willows in the Wind

“Dile kolay” lafını pek kullandığımı hatırlamıyorum. Sözlü olanları saymak elbette imkansız ama yazılı olanlar için, sırf merakıma blog’ta küçük bir araştırma yaptım ve ulaştığım sayı sadece bir. Ve bilin bakalım o da ne ile alakalı bir yazıda? Evet evet doğru düşünüyorsunuz. Gördüğümde sizden çok beni şaşırtsa da bundan önceki son “dile kolay”ı bir başka CSI yazımda kullanmışım.

Sonuç çıkarmak için -en azından bu yazıda- erken bir safha olsa da, demek ki CSI dışında uzun vadede beni etkileyebilen böyle bir yapım olmadığını bu sihirli kelimenin eksikliğinden rahatlıkla söyleyebilirim diyor, laf kalabalığından esas konuma dönmeye çalışıyorum..

Dile kolay (işte bu!) 2000 yılından beri tam 12 yıl ve 263 bölümün ardından Marg Helgenberger ve dolayısıyla canlandırdığı Catherine Willows karakteri CSI’dan ayrıldı. Sezon başında zaten açıklanmış bir gerçek olduğu için pek sürpriz değildi ama dizi, sezon ortalarında yaptığı bu karakter giriş-çıkışlarıyla sanki yılda iki final yapar bir havaya büründü.

Geçtiğimiz hafta “Ms. Willows Regrets…” ile başlayan ve bu hafta “Willows in the Wind”la tamamlanan Catherine’in çıkış macerası spoiler’dan uzak kalarak söylemek gerekirse genel dayanağı dışında özellikle Langston’lı sezonların (9, 10, 11) finallerine taş çıkartır nitelikte idi.

İyi birkaç bölümün ardından işin birde Catherine Willows’u kaybetme bölümü var elbet. Bu konuda kuşkusuz CSI’ı, Grissom’dan sonra on ikinci sezona kadar tanıdık bir yüz olarak anabileceğimiz en önemli karakteri kaybettik ama gerçeği söylemek gerekirse bu 12 yılın da en büyük etkisini Catherine Willows yani Marg Helgenberger’da görüyorduk. 2000’lerin başında deneyimli kadın CSI bayrağını harika bir şekilde taşıyan Catherine Willows’un günden güne ekranda yaşlanmasını izlemek eminim benim gibi birçok CSI severi rahatsız etmeye başlamıştı. Yani elbette işin yapılıp yapılamayacağı değil bahsettiğim konu ama Catherine’in nasıl hatırlanacağına dair bilhassa son beş yılda çok şey değişti. Erkek oyuncularda daha az hissedilen bu etki, Marg Helgenberger için adeta bir veda çağrısı olmuş, kaybetme hissi yerini ufak ufak rahatlamaya bırakmıştı artık.

Catherine’in veda bölümünde dikkatimi çeken bir nokta da rol gereği Catherine’nin FBI’a geçişini açıkladığı veda anıydı. Nick’in ağlaması ve diğer ekibin süt dökmüş kedi kıvamındaki halleri oyuncuların rolden öte Marg Helgenberger’ın ayrılışına gösterdikleri doğal tepkinin bir ürünüydü bana göre. Örneğine gerçekten az rastlanabilecek böyle bir sahneyi de, ancak CSI böyle bu denli duygusal kılabilirdi. Bununla birlikte geçiş döneminde birkaç bölüm de olsa Gil Grissom’ı (William Petersen) görmek her şeyi daha hoş kılabilirdi ama beklentilerin aksine malesef gerçekleşmedi.

Ve sonrası.. D.B. Russell’a (Ted Danson) bazı eleştiriler olsa da bana göre iyi iş çıkaran CSI yapımcıları, birkaç ay önce Catherine Willows’un yerini Elisabeth Shue’nun canlandıracağı Julie Finlay karakteri ile dolduracaklarını açıklamışlardı. Elisabeth Shue takip ettiğim bir aktris değil o yüzden şu aşamada fazla bir şey söylemek istemiyorum ama dikkat edilmesi gereken noktanın istikrar olması gerektiğini düşünüyorum. Laurence Fishburne ve Lauren Lee Smith örneklerinde yeni eklenen Ray Langston ve Riley Adams karakterlerinin ömrü çok uzun olmamıştı. Eğer yeni bir karakter seçiliyorsa seri için geleceği sağlam isimler olmalı ki zaten yaşanan eksiklikler birde temelleri yıkmaya başlamasın. Bu sebeple Elisabeth Shue’nun canlandıracağı Julie Finlay karakteri için şimdilik tek beklentim istikrardır. Kalanını getirme gücü zaten CSI’ın doğasında fazlasıyla var.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir