Silin Baştan Yazın

ben mucizelere inanırım. çok ilginç bir zamanlama da okudum Sil baştan kitabını..

sırf ukalalık olsun ve “ahaha ne sandın yavrum ben her şeye yetişirim” demek için yazıyorum ayrıca bu yazıyı itiraf ediyim. o yüzden imaj herşeydir; içerik.. o da iyidir.

bir kere kitabı bildik, çok satanlar furyasından ayırmamız gerek. belli ki kitap; bu amaçla bilinçli ve yöntemli yazılmamış. çünkü eski sayılabilecek bir kitap; türkçeye çevrilmesinin bugüne denk gelmesi, yayınevlerinin “gizemli” kitap modasını yakalamalarının çakallığıdır sanırım.

kitabın, çok heyecan verici bir konusu olduğunu baştan söyleyelim. bilindik bir öyküdür aslında, belirli bir skalanın tekrar tekrar yaşanması her seferinde yaratıcı gözükebilir. buna dair bir iki film izlediğimi de hatırlıyorum.. velhasıl; kitap baştan böyle bir konuya girince insanın aklına bence çok temel iki şey geliyor.. 1- biraz bilimsel bir method seçiçek (tabi geçerli ve derinlikli bir bilimsellikten bahsetmiyorum. “olasılıksız” tadında bir şeyden bahsediyorum. içeriği zenginleştirmesi için eklenmiş bilimkurgu sosu diyelim) 2- olayın realitesini tamamen yok sayıp, kendisi ile ilgilenecek. ben açıkcası her vakit ikinciyi tercih ederim. ikisini birleştiren kitaplarsa; konumuz dışında.. yine de burdan hakan günday’ın-azil kitabının ilk bölümünü selamlamak isterim.. ve daha akıl netleştirsin diye de haldun taner’in 11e 10 kala öyküsünü ikinci seçeneğe örnek gösterebilirim.. ya da hasan ali toptaş’ın ölü zaman gezginlerindeki hayat kadınıyla ile ilgili olan öyküsünü belki diğer öyküleri de. dikkatli okuyucular bu isimlere burda yer verdiğim için bana kızacaklardır. hatta “ne alaka lan” diye serzenişte bulunacaklardır. olsun ben “lan” diye “serzeniş” yapanları çok severim.. ve ölü zaman gezginlerinin tüm bunlardan çok farklı bir şey anlattığı da doğru da yüzeysel bir değerlendirmeyle; zaman ve mekan kavramının kurgu içerisinde yok olması bilinçli bir tercihtir ve zaten doğalında gerçekliğinin önemi yoktur. o açıdan şey ettim ben.. yani.. kızmayın lan!

evet neyse; sil baştan başarılı olabilecek topu kornere atmış bir kitap bence. üstelik santradan gol yapabilecek kadar iyi bir konuya sahipken.. hemen maddeliyelim;

-bilimselliği yok saymamış. bir yerinden tutmaya çalışmış ve açıkcası çok özensiz olmuş. zaman sapmalarını en azından açıklasaydınız yahu!

-ikisini bir arada yapmayı denemişse eğer, çok popülist olmuş.

-eğer olayın kendisine odaklandıysa yani okuyucudan zaman sapmalarını, uzaylıları vs düşünmesini hiç istemediyse o zaman da açıkcası çok tatmin edici olmamış.

yani biraz düşündüm de üzerinde; sanırım bir ara esas karakterin olduğu gibi tekrar yaşayıp ölmesini istedim. tüketerek yaşadığı hiç bir hayatta mutlu olmaması.. sürekli tekrar düşmesi sonucu kendini daha üretken bulması anlamlı analizler aslında. hatta belki “tüketmesinin sonucunda sürekli tekrarlayan hayatı üretkenliğe geçtikçe gerçek zamana yaklaşmıştır” bile diyebilirdik. çünkü buna dair alt metinler var; adamın bolşeviklere olan kızgınlığının zamanla azalması gibi ufacık tefecik detaylar bile var.. ya da intihar eden arkadaşına.. üstelik aşık olduğu kadını sürekli daha fazlasını isterken, ve bu fazlalığı adamdan farklı olarak üretmekte bulması. kitaplar, filmler, doktorluk vs.. derken zamanın aynı sınırlar içerisinde ne kadar zorlanabildiğini ve tüm bunların bir seçim olduğunu görüyoruz. ki buraya kadar resmen başarılı. fakat o nasıl bir finaldir yahu? bir anda anlamı “yaptığımız herşey boş hadi sevişelim” de bulup gerçek zamana gelmeleri, o bir tür “depresyon” halinden kurtulmaları ve “yeni hayatı yaşamaya” başlamaları.. biri bana da daha az klişe bişi söylesin lütfen! kitap son 60 sayfasıyla beraber bir anda “ferrasini satan bilge”ye ya da “eat pray love” dönüyor ki.. açıkcası duvara fırlatabilirdim o an.. çok sinirlendim yahu.

hayır bi de o kadar akıllıca kurgulanmış ki, gerekli yerler anlatılmış yani kitapta.. lafı uzatmadan akıcı olmuş..

ha bir de kesin gerekli dip not: yahu 63 ile 88 arası geçen bir dönemde hippilerden “esrarkeş” bir grup diye bahsetmek hiç yakışmamış. 68-88 arasını onlar şekillendirdi Ken’cim. ben bile bu yazıyı janis joplin dinlerken yazdım. sen acaba 68-75 arası nerdeydin?

Melike.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir