Live Together, Die Alone

Scrtlg’s’in (iki kesme işareti kötü durdu ama ilk bölüm tamamen Tolga’nın sorumluluğunda) 22 Nisan yazarı tekrar karşınızda. Bilmeyenleriniz için bu yazarımıza ailesinin zamanında “Çağla” adını taktığını en naif reklamlarımla söylemiş olayım. “Previously on 22nd April” diyenlereyse Tolga geçmiş yazımı tam buraya ekleyecek, söz verdi.

Dikkat ettim de yazının bütünlüğünü sağlayan bir adres bile Tolga’nın inisiyatifinde eklenirken ben burada ne arıyorum diye kendi kendine soruyor insan. (Bu arada site de onun sitesi yani başka ne olacaktı ki??) Tabi ki 22 Nisan’ı, Tolga’nın doğum gününü kutlamak için. “Doğum günün kutlu olsun canımmmmmm” dedikten sonra bu yıl bu hakkımı farklı yerlere de çekeceğimin sinyallerini vermiş olayım. (Satırları boşuna eşelemeyin Tolga Bey, başka kutlama yok) 🙂

Geçen seneki yazıma “sadece arkadaşız” diyerek başlamıştım. Tolga Bey’in tam sayısını bilmediği (o an 2 idi, şimdi 3) durumu değiştirme denemelerinden sonra cidden de öyleydik. Ama arkadaşlık kavramı o kadar banalleştirildi ki son yıllarda, sadece arkadaş olmamıza rağmen o an bile bir adım önde olmalıydık biz, öyleydik de. İnsanların birbirini anlaması, karşısındakinin atacağı adımları daha atılmadan bilmesi esnetilen arkadaşlıktansa büyük bir uyumdu bence. Çıkardığınız anlam+uyum. Evet, tam olarak bu. Yeri gelmişken, “Live Together, Die Alone” başlığı da yine Tolga’nın bu arkadaşlık kavramlarının değişimine, son günlerde kafasını kaldırmadan izlediği Lost’tan atfıdır.

Görüşlerim, demek istediklerim az çok anlaşılmıştır ama 1) insiyatifin onda olması, 2) uyum, 3) karşısındakinin atacağı adımları daha atılmadan bilmesi… İşte bu üç kavram. Bizi biz yapan değerlerin özeti bu üç kavramda gizli.

Tolga’nın, insanların karşılıksız bir şeylere bağlanabilmelerini ve ne yaparlarsa yapsınlar onlara karşı sevecen kalabilmelerini anlatan meşhur bir Halo effect’i vardı, (psikoloji gibi dersten F’leyince dersle fazla ilgilenmek zorunda kalmıştı oradan geliyor) hatta kendisi bizzat buradan birilerine karşı o etkiye sahip olduğunu itiraf etti. Ama ne yazık ki bende de ona karşı buna benzer şeyler var. Bu da benim itirafım olsun. Bunların dışında uyumu zaten konuşmuştuk atılan adımların bilinmesi noktası da önemli. Biz aslında büyük bir deja-vu yaşıyoruz. Sürekli ama sürekli. Eleştirenlerden tutun da sonunda bunun olacağını savunanlara kadar her bir görüşün en az bir yorumu var hayatımızda. Bu yüzden olsa gerek gene göğsümü gere gere “evet artık tamam” diyemiyorum. Korkuyorum, soru işaretlerimi örtüyorum ama devam etmek de istiyorum ki hala buradayım. Tolga için de kapalı kutuyu açamam ama benzer şeyler var ki hala burada. Her şeyi itiraf edip gittiği geçen seneden sonra ne değişti? Zaman belki onun acılarını da gömdü. Nazım demiş ki; “önemli olan zamana bırakmak değil, zamanla bırakmamaktır.” Geçen sene zamana bırakmıştı. Bu sene zamanla bıraktı. İnanayım mı? Ben de bilmiyorum.

Çağla.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir