Suni Sezon: 2011

2011 sezonu başlarken DRS’ten geri dönen KERS’e kadar birçok kural değişikliğiyle heyecanlanmıştık. Bunlara birde Pirelli lastiklerinin eklenmesiyle artan bilinmezlik katsayısı ise, adeta güzel geçecek bir sezonun habercisiydi.

Sezonun ilk iki yarışı Avustralya ve Malezya’da da aslında tam olarak bu oldu. Takımların ve izleyicilerin yeni kurallara adapte olmaları, fazla aşınan lastiklerle artan pitstop ve kelimenin tam anlamıyla yaşanan bilinmezlik açıkçası herkes için iyi geldi.

Ancak takvim birkaç yarış daha ilerleyip Çin ve Türkiye Grand Prix’leri geldiğinde işin rengi biraz değişmeye, aslında sezon başında yeniliklerden alınan tat, yerini bir anda yapay ve suni bir şekilde oluşturulan gerçek dışı hareketliliğe bıraktı. Monaco GP’sinin kendi havasını saymazsak İspanya’dan itibaren herkes başta sıralama turları olmak üzere yarışı takip etme zorluğuna kadar birçok şeyden sıkılmaya başladı.

İsterseniz yaşadığımız değişiklikleri ve 2011 sezonunun yüksek temposunu “sıkıcılaştırmaya” başlayan etmenleri madde madde hatırlayalım ve nelerin istendiği gibi gitmediğine söyle bir göz atalım.

1- DRS
İlk olarak karşımızda drag reduction system yani hareketli arka kanatlar var. Sezon başlamadan bu konuda bir yazı yazıp çekincelerimi belirtmiştim ancak ilerleyen dönemde başta düşündüğüm sorunlarla birlikte açıkçası yenilerinin de gelmesi DRS’e karşı olan ilgimi bir hayli düşürdü. Öncelikle sistemin sadece belirli alanlarda kullanılması ve öndeki pilotun yaşadığı büyük dezavantaj esas değindiğim noktalardı.

DRS’le geçtiğimiz yıllarda bütün sezon yaşanan geçiş sayısı daha ilk yarışlarda kırıldı ama size sormak istiyorum; DRS’le yaşanan geçişe ne kadar geçiş diyebiliyorsunuz? Öndeki araca 1sn kadar yaklaşıp düzlükte çalıştırılan sistemle yapılan geçişle, mavi bayrak altında tur bindirmek için yapılan geçiş benim gözümde açıkçası bir. Hiçbir esprisi olmadığı gibi, yarışma heyecanına ve ruhuna da sonuna kadar aykırı bir sistem DRS ve Kanada’dan itibaren de iki bölgeye çıkartılacak. Ne diyim; ilk bölgede geçilen pilot ikinci bölgede yerini geri alır ve bazıları da “aaa bakın yarışlarda ne kadar çok geçiş yaşanıyor” diye övünür.

2- Yeni lastikler ve sıralama turları
Bu konuya özellikle dikkatli yaklaşmak istiyorum çünkü “yeni lastikler” deyince akla hemen Pirelli geliyor. Hayır, demek istediğim Pirelli değil, Pirelli’ye ısmarlatılan kolay aşınan lastikler.

2010 yılında tek pitstop stratejisinin yarattığı sıradanlığı kaldırmak için planlanan kolay aşınan lastikler tam da beklendiği gibi pitstop sayılarını üçlere, dörtlere çıkardı ama sıralama turlarımızın elimizden alınacağını bize söyleyen olmamıştı değil mi?

Kısaca kuralı hatırlatmak gerekirse; bir pilot, sahip olduğu üçer set sert ve yumuşak lastiği sıralama ve yarış günlerinde kullanmak zorunda ve bu iki hamur arasında muazzam bir performans farkı var. Hal böyle olunca yarışta aynen DRS gibi birde lastikler yüzünden “haksız” geçiş yaşamak istemeyen takımlar/pilotlar, sıralama turlarında lastiklerini koruma eğilimine giriyor ve normalde heyecanın had safhada olduğu Q3’te sadece bir tur atıyorlar. Bununla birlikte, yarış üzerinde iyi bir lastikle gerçekleşen pozisyon kazanmalar o kadar kolay ki, sıralama turlarında birkaç sıra önde veya geride olmanızın neredeyse hiçbir farkı kalmıyor.

Antrenmanların bile izlenebilir olmaya başlandığı bir dönemde sıralama turlarının bu kadar önemsizleştirilmesi ve yarışlarda lastik kullanımının esas strateji haline gelmesi Formula 1 için korkunç bir şey.

3- Red Bull
Formula 1’de “sıkıcılaştırma” alanında Oscar verirse herhalde bu yılın galibi açık ara Red Bull ve Sebastian Vettel olur. İyi bir araç, ortalama bir sürüşle yarışların hepsini domine edip sadece birinde kürsünün üst basamağından ayrı kalmak da bunun en büyük ispatı sanırım. 2000’lerin başında Ferrari ve Michael Schumacher bu konuda çok eleştiriliyordu ama dikkat ederseniz Red Bull’un domine etkisi daha ikinci yıldan yeterince sıkıcı bulunmaya başlandı. Herhalde bunda o dönemki Ferrari taraftarlarının çokluğuyla şu anki Red Bull taraftarlarının kısmen azlığı önemli rol oynamış olabilir ama kabul etmeliyiz ki örneğin 2003’teki Williams’ın Ferrari’ye karşı mücadelesini bugün Red Bull’a uygulayabilen br takım da yok.

Bunun önüne geçme gibi bir seçenek ancak 2005’teki gibi köklü kural değişiklikleriyle olur diye düşünüyorum. Yoksa bir aracın stabil bir paketi, benzer şartlar altında yıllara ayak uydurup rahatlıkla gelişecektir ki 2010-2011 örneğinde Red Bull’da bunu rahatlıkla gözlemledik. Belki bir ihtimal son günlerde konuşulan egzoz beslemeli difizör değişiklikleri gerçekleşirse Red Bull biraz daha diğerlerinin seviyesine inebilir ama Adrian Newey’in her an yeni bir icatla çıkıp gelmesi de hiç ihtimal dışı değil.

Aslında genel hatlara bakacak olursak daha birçok etmenin 2011 sezonunu “suni” bir sezon haline getirdiğini görebiliriz ama ümit bağlanan değişikliklerin nelere mal olduğunu sizlere göstermek istedim. Bunlardan kurtuluş için örneğin sıralamaların lastik kontenjanını arttırma, lastik yapılarını güçlendirip yakıt ikmallerini geri getirme gibi gelecekte ufak değişikliklerle iyi sonuçlar alınabilir ama kim ne derse desin DRS gibi bir sistem Formula 1’e, onun rekabetçiliğine ve gerçek anlamda geçişlere her zaman zarar verecektir. Umarım gösterilmek istenen şovun rüzgarının tersine dönmeye başlandığının anlaşılması, yarışın takip edilme zorluğuyla başlayan süreçte daha fazla spora zarar verecek kadar genişlemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir