New York Üçlemesi (The New York Trilogy) – Paul Auster

Bir Belly and I etkinliğidir.

image

Cam Kent (City of Glass):

Bir insan kimliğini kaç farklı biçimde karıştırabilir? Kendi ismini kullanmayan bir yazar, yazdığı kitaplardaki isim, yazdığı kitapların ana karakterine özenen o yazar ve o yazarı kaleme alan yazarın hikayede aynı isimle geçmesi..

Alemsin Paul Auster diyorum. Her şeyden önemlisi iç içe geçmiş onca hikayeyi sindirip “ne olacak” beklentisine koşarken yine klasik Paul Auster ortada bırakılışı.

New York Üçlemesi adına, bolca New York esintili bir solukta okunup o solukta sizi ortada bırakır Cam Kent. Hayal kırıklığı yaşayacağınızı sanıp New York Üçlemesi’ne devam etmeye can attırır, birbiriyle alakaları tartışılırcasına.

İçinize akan bolca edebiyat, bolca güzel zaman. Fazla sorgulamayın.

Hayaletler (Ghosts):

Sadece renklerden oluşuyordu Hayaletler’in dünyası..

Beyaz’dan aldığı Siyah’ı izleme görevini tüm sis perdesiyle kabul eden ve günden güne kendini tüketen Mavi’de miydi sorun, yoksa her şeyden kurtulup artık Mavi’nin özel dedektifliğiyle dalga geçecek kıvama gelmiş hocası Kahverengi’de mi? Peki bütün gün Siyah ne yazıyordu öyle? Yoksa sadece okuyor muydu? Daha da yoksası; bir aynaya mı bakıyordu Mavi günden güne?

Tek bir isim bile kullanmadan New York sosunda pişirmiş Paul Auster, Hayaletler’i. Bir yere varmak, kafalardaki tüm soruları atmak uzak bir hayal, ortak Paul Auster hissettirdikleri gibi. Elbette yine veremediğimiz solukla bitirmekle beraber.

Kilitli Oda (The Locked Room):

Ve nihayet bağlantılar..

New York Üçlemesi’nin genelini konuşacak olursak fazlasıyla birbirinden bağımsız gibi duruyor Cam Kent, Hayaletler ve Kilitli Oda. Ancak biraz derinine indiğinizde fazlasıyla benzerlik taşıdıklarından başlayıp, üçünün de tek kitap olduğuna kendinizi inandırmaya başlıyorsunuz.

Cam Kent ve Hayaletler’in bıraktığı gölgelerin yanıda, Kilitli Oda kendi başına Paul Auster gizem standartlarını fazlasıyla yıkıp “artık tamam bağlantıyı kurun” dedirtiyor. Cam Kent’teki Quinn ismiyle bir irkilip bir yere varamıyorsunuz. Peter Stillman sanki rastgele bir karşılaşma gibi geliyor amaaa, Fanshawe’ın kullandığı Henry Dark ismi yok mu? İşte o, bendeki taşları yerine oturtmak için fazlasıyla yeterli geldi.

Geri dönüp sayfa sayfa çevirmektense kafamdaki ışığı teknolojiyle takip ederek Cam Kent’in kısacık bir bölümündeki bağlantıyı bulmam açıkçası zor olmadı:

image

Ondan sonra da üstüne basarak söylemek gerekiyor ki -yine- fazlasıyla okuyucunun hayal gücüne bırakılmış bir taşları yerine oturtma süreci başlıyor. Öyle ki, kısacık bir yerde kendini tanıtma gereği duymasa Kilitli Oda’nın asıl adamı Herman Melville’i bile birinci tekil şahıs olarak tanıyacağız.

Doyum anlamında Kilitli Oda, deyim yerindeyse New York Üçlemesi’nin kilidini çözüyor. Üzerinde fazla konuşmaya gerek yok; eserleri okurlar konuşurken şaheserlerin kendisi konuşur. Bundan sonra söz, New York Üçlemesi’nde.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir