Pebble İncelemesi

Akıllı saat pazarı ne kadar anlamsız gelirse gelsin, dahil olduğumuz gerçeğini değiştirebilecek seçeneğimiz olduğunu sanmıyorum. Akıllı saat pazarının ilk örneklerinden Pebble’a şöyle bir göz atalım.

image

Öncelikle 2013 sonlarında çıkan Pebble’ın çıktığı günden beri alınmama nedeniyle bugün alınma nedeni aynı. Biraz garip oldu değil mi? O zaman biraz açalım. Pebble ilk çıktığında hemen hemen herkesin aklındaki akıllı saat neydi sorusunu yöneltirsek, alacağımız cevap ya Apple Watch ya da Google’ın akıllı saat altyapısını kullanan Samsung, LG, Motorola gibi üreticilerin Android Wear kullanan akıllı saatleri olurdu. Hatta bu isimler ortada yokken bile iWatch ve Google’ın akıllı saati olarak pekçoklarının hayalini süslüyordu bu ürünler.

Ve tanıtıldılar. Pebble incelemesini daha fazla onlara ayırmadan bir gün ancak idare eden şarj süreleri ve 250-350 dolardan başlayan güzel fiyatlarıyla diye boşlukları doldurmayı size bırakıyorum.

image

Pebble, Kickstarter’ın en başarılı projeleri arasındaydı ve 150 dolarlık başlangıç fiyatıyla (ki diğer arkadaşlar sayesinde şu an 100 dolara indi) satışa sunuldu. Pebble ekibinin aldığı bana göre en doğru karar, saatte ekran olarak e-ink teknolojisini kullanmaları. Pil ömrü ve güneş altındaki okunabilirlik anlamında yanına bile yaklaşılamayacak avantajlara sahip bu ekran hem akıllı saat piyasasına giriş için idealdi hem de, sonrasında çıkan süslü renkli-dokunmatik ekranlar karşısında Pebble’ın hayli dik durmasını sağladı. İleriki nesillerinde neler olur bilinmez ama Pebble e-ink çizgisini bozmadan piyasaya yeni ürünler sunmaya devm ederse, rekabet avantajı konusunda tamamen farklı bir konumda olduğundan endişe dahi etmeyeceği bir geleceğe yelken açabilir.

image

Ekran ve pil ömrünün ardından uygulamalara gelelim. iOS ve Android cihazlarınızla mail, mesajlaşma ve sosyal ağlar gibi uygulamaların uyumluluğu ve anlık bildirimleri zaten akıllı saatten beklenen temel nitelikler arasında. Ama telefonunuzla bağlantısını kesseniz dahi Pebble’da sizi oyalayan çok şey var. İlk başta saat yüzleri. Dijitalden klasiğe, saniye bazında hareketliden en şık tasarımlara kadar neler yok ki? İçerisindeki üç taneye ek olarak Pebble’ın uygulamalarla paylaştığı 8 alanını bu watchface’lerle doldurabiliyorsunuz. Başta daha fazla olsa mıydı diye düşünmedim değil ama iki klasik üç de dijital watchface’e ek olarak fitness-adımsayar programı, kronometre ve geri sayım sayacıyla tam limitte ihtiyaçlarıma göre durabildim. Bunun dışında telefonunuzdaki uygulamada istediğiniz kadar saat yüzünü saklayıp anında Pebble’a göndermek de mümkün. Evet fazla olsa iyi olurdu ama yetersiz de değil kısacası.

Fitness uygulaması hakkında baya soru var ona da biraz yer ayıralım. Öncelikle Pebble evet bu fitness programlarına yeni (v2.6 ile) kavuştu. Açıkçası öyle çok spor yapan biri değilim ama en azından günlük yürüme aktivitelerini tutabilmek insana güzel bir istatistik sağlıyor. Bu anlamda telefonlardaki adım sayar benzeri programlar bugüne kadar pek işime yaramadı çünkü özel olarak yürümeye diye çıktığım durumlar dışında telefon üstümde olmayabiliyordu. Ama Pebble ile, en küçük aktivitenize kadar kayıt altında ve bu, günlük ofiste çalışan ve en ufak bir ihtiyaç için bile arabaya başvuran biri için günde 4000 adım demek. Bunu Pebble’ın arkaplanda her daim açık uygulaması Misfit ile rahatlıkla takip edebiliyor, telefonunuza senkronize edebiliyor ve hatta iOS’un Health uygulamasına dahi işleyebiliyorsunuz. Ayrıca kullanana bisiklet ve uyku düzeni gibi özellikler de sunuyor. Pebble’la geçirdiğim yaklaşık 1 haftada diğer saatlerimi takmamak için önemli bir neden oldu ve inanın saat yüzlerini saymazsak bir saati değiştirmeden en uzun süre takış rekorum Pebble’a gitti.

Bir de donanıma değinmek istiyorum. Metal saatlerin ağırlığı sebebiyle kullanışsızlığını tatmış biri olarak Steel yerine orijinal Pebble’da karar kıldım ve en risksiz tercih olan JetBlack bu konuda gayet şık. Üzeri parlak daha çok piano black dediğimiz tarzda ve rahat da bir kayışı var. Ayrıca kişiselleştirme ve ilerideki deformasyona karşı, kayış boyutu standart saat ölçülerinde ve rahatlıkla değiştirilebilir. Bununla beraber Pebble’ın en kullanışlı bulduğum özelliklerinden biri de ışığı oldu. Sol düğmeye basarak manuel açabileceğiniz gibi kolunuzu geri-ileri sallayarak otomatik yanması da elinizde. Saatin gündüz görülebilirliğinin yanında karanlıktaki bu kolaylığı da muhteşem.

image

Toparlarsak; ben baya beğendim. USB üzerinden ortalama bir saatte dolan şarjı, o kadar kurcalamama rağmen 5 gün gitti ve klasikten dijitale birçok saat yüzüyle hiç sıkılmama izin vermeyen eğlenceli bir cihaz olarak buldum Pebble’ı. Diğerlerinin yanında sadece 100 dolarlık fiyat etiketi ve rengarenk kasaları ile gayet başarılı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir