Rush (2013)

James Hunt ve Niki Lauda.. Formula 1 gibi özellikle ülkemiz adına konuşacak olursak yeterince ilgisizliğe sahip bir spor dalı için 70’lerin efsanesi bu iki isim çok şey ifade etmiyor olabilir.

F1 takipçileri için yorumcu ve son dönemdeki Mercedes’teki görevi nedeniyle Niki Lauda belki biraz daha tanıdık bir isim ama James Hunt, James Hunt.. Evet bu yeterince uzak.

Rush’ın ağırlık merkezi 1976. Kişisel olarak çoğumuz için günü gününe takip etmemin mümkün olmadığı bir Formula 1 sezonu. Ama efsanesi yaklaşık 40 yıl sonrasına bile yeterince ulaşmış durumda. Biraz önce günümüz F1 severleri için Niki Lauda tanıdıklık kırıntıları saçmıştı ya, o dönem içinse tablo tamamen tersine. Kazandığı şampiyonluklar, araca mekanik katkıları ve diğer tüm disiplinine rağmen nasıl diyim biraz “silik” durumda Niki Lauda. Ya da aşırı parlak bir James Hunt var karşımızda.

İçkiler, kız arkadaşlar, nerede akşam orada sabahlar.. James Hunt açık ve net bir yaşam adamı. Formula 1’in kendisine sağladığı imkanlar bir yana, kendisinin itiraf ettiği başka yerlerde yine kendisini başarısızlığa sürükleyecek onlarca davranışına harika bir yaşam ortamı sağlamış Formula 3’ten Formula 1’e kadar yarış dünyası. Dünyanın geri kalanının “efendi adamı” Niki Lauda’nın disipliniyle birlikte ne kadar aksini savunursa savunsun sonunda imrenebileceği bir dünya.

Hırsı tek şampiyonluk, günleri son günmüş gibi yaşama prensibi ve saf yetenek eşittir James Hunt. Rush’ın günümüz dünyasına resmettiği de, Niki Lauda vs James Hunt rekabetinden çok, yalnızca ve yalnızca James Hunt.

120 dakikalık filmin tartışmamız gereken kısmı bana göre izlenip izlenmemesi değil, Formula 1’le ilgisi olmayanların izleyip izlememesi olmalı. Burada yarış çevresinde aslında müthiş iki insan betimlemesi izliyoruz ve bu ikili, muhtemelen hayatlarımızı konumlandırdığımız genel çerçevelerin tamamı. “Kendinizi Hunt veya Lauda olarak belirleyin” deseler seçim yapabilmemize yetecek kadar güçlü ve bu sebeple hitap ettiği izleyici kitlesi olarak Formula 1 severlerin üzerine rahatlıkla çıkabiliyor.

Biz kendimizi bu kadar bir yerlere oturtabilirken, Kimi Raikkonen’in, bir F1 pilotu olarak kendini James Hunt’ın yerine koyması artık daha mantıklı değil mi? 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir