Boş Koltuk (The Casual Vacancy) – J.K. Rowling

Küçük bir kasaba hakkında büyük bir roman; iddialı bir laf. Özellikle arka kapağa başka hiçbir şey yazmadığınız zamanlarda. Okumadan önce J.K. Rowling’in ağırlığını kullandığını düşünebilirsiniz ama okumaya başlayıp ilerledikçe, bunun dışında aslında fazla da söze gerek kalmadığı kendi kendini belli ediveriyor.

Pagford. Kurgusal ama neredeyse 600 sayfalık Boş Koltuk’un ardından size hayli gerçek görünmeye başlayan, olay örgüsünün geçtiği küçük İngiliz kasabasındayız. Aslında her şeyin yolunda, ya da dengede gittiğini sandığınız bir anda (hani bu kasabaların belli rutinleri vardır ya) belediye meclis üyesi Barry Fairbrother’ın ölümünün yediden yetmişe kasaba halkı üzerindeki yansımalarını yaşıyoruz Boş Koltuk’ta.

Ölüm deyince akla kitap/film gibi eserlerde öncelikle cinayet gelir. Sonuçta konuyu bir yerden alıp diğer tarafa taşımada polisiyenin katkısı asla göz ardı edilemez ama J.K. Rowling, meydan okurcasına Barry Fairbrotherın hayatını kaybetmesini doğal nedenlere bağlayıp işin içerisinden nasıl çıkılabileceğini gösteriyor.

Karakter bağlamında, işin içerisine kasaba falan girince tahmin edebileceğiniz üzere fazla zengin bir kitap Boş Koltuk. Ama insanların kim olduğunu sindirmemiz açısından belirli aile/iş arkadaşı ortak noktalarıyla başlayan genel resimde, bir noktadan sonra kendinizi çapraz bağlantıları çaba sarfetmeden yapar halde buluyorsunuz kendinizi. Barry Fairbrother, eşi Mary Fairbrother, Pagford’un “bir numaralı yurttaşı” Howard Mollison, eşi Shirley, oğlu Miles, onun eşi, onun çocuğu, çocuğun arkadaşı, arkadaşın babası… Hepsi öyle bir şekilde birbirine bağlı ki, hiç durmadan diğerine atlayabiliyorsunuz. Anlayacağınız kurgu, karakter geçmişleri ve konumlar tek kelimeyle kusursuz.

J.K. Rowling’in aslında çocuk edebiyatına yaptığı Harry Potter çıkışının ardından ilk yetişkin kitabı Boş Koltuk’ta da, çocuk, daha doğrusu young adult olarak anılan ımmm lise çağı gençliğinin etkilerini görmezden gelmemiz imkansız olur. Sorunlu bir gençlik popülasyonunun Barry’nin koltuğuna aday Simon Price’ın oğlu Andrew ile başlayan, biraz da günümüz gençliğinin kendini fazlasıyla gösterdiği internet alanındaki becerileriyle ailelerinden almayı umdukları intikamları gösteren ve tüm Pagford’ı etkileyen tablo, biraz kendini tekrar etse de (Barry Fairbrother’ın hayaleti hikayesi) kesinlikle görülmeye değer.

Sonunu nasıl getiririm bilemiyorum. Tüm erkeklerin (Barry hariç) bir takım eksik yönleri, kadınların kendilerinden hoşnutsuzlukları (bunda da Gaia Bawden’ı kesinlikle saymıyorum), gençlerin tavırları, sorunları (Krystal Weedon başta olmak üzere), küçük kasabanın küçük siyasi işleri… Gerçekten çok şey var ve önümüzde “büyük kitap” iddiasını kanıtlayan bir roman var. Burada aslında bitiremiyorum çünkü Boş Koltuk da aslında bitmiyor. Hayatın belirli dönemine ışık tutmuş gibi bizi aydınlattı ve sonrası, Pagford yaşamı aslında bir yerlerde devam ediyor. Macera aramayın, ara ara nereye bağlanacağı sorunları yaşayın ama her şeye rağmen okumaktan kendinizi alamayın. Farklı bir şey isteyen var mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir