5

Başlık için tek bir karakter yetiyor. Piyasada anılışı da böyle aslında. 5, iPhone 5. “Double o seven” hikayesine yaklaşmadan andırmıyor da değil hani.. Aslında birkaç yıl önce 4 ve 4S’in tasarım çıktığında da beğenmemiş, hatta bir süre uzak kalmıştım. Olay, bu bir süreyi iyi yorumlayıp tarihin kendini tekrar etmesini izlemek ve şans vermekten ibaret.

Piyasada fanboy/girl’lük mertebesine insan taşıyan hevesli bir kitle var. Onları anlamamakla beraber kendi maceralarımı anlatıp nasıl görüneceğini umursamayacağım yine.

Şimdi, akıllı telefon piyasasının temel dinamikleri iOS ve Android malum. Tamam biraz da son dönemde yanaşmaya çalışan Windows Phone. Girişte isimlerini andığım iPhone 4 zamanında Windows Phone muhtemelen yok, Android de benim açımdan sıfıra yakın bir değerde idi. Sonra neler oldu, Samsung, HTC gibi devler, internet devi Google’ın Android’ini öyle teknolojik cihazlarda kullanmaya başladılar ki, artık Android kendini bunlara uydurmaya çalıştı. Kişisel olarak da, önceliğim tamamen bu güzel ürünlerin katkısında olmak üzere iPhone 4-4S ikilisinden Samsung Galaxy SIII’e terfi(?) ettim. Tasarım ve donanım anlamında bir an bile pişmanlık duymasam da hazin sonu hazırlayan malesef Android oldu.

Şöyle düşünelim. Akıllı telefonları geçtim, direk cep telefonlarının doğumundan şu anki konumuna gelişini canlı izlemiş şanslı bir nesilde yer aldım ben. (86 kuşağının saymakla bitmeyen bir başka yan et…. Konumuz bu değillll 🙂 Bu sebeple atıyorum bu tanışmayı yetişkinlikten biraz ötede yaşayan nesil, biraz bizimkine muhtaç gibi oldu. Şimdi kime sorsanız aile büyüğüne falan filan bir şeyler göstermiştir teknolojik, bundan bahsediyorum. Peki biz? Yani her şey garip bir şekilde beyne kodlanmış gibi. Neyin nereden geleceğini bilmeye gerek olmadan sadece yapmanın verdiği bir his var. İnsan kolunu hareket ettirirken nasıl olacak diye düşünmez, hareketi yapar. Biyolojik olmayan, telefonlar gibi sonradan sahip olduğumuz nitelikler için de işlevsellik tam bir kabus olmadıkça bu böyledir, ya da kısa sürede bu hale gelir. Tam konudan uzaklaşırken yine içine döndük; ben, bu Android’i 4-5 ayda bu hale getiremedim; kendimde, kendimden bir saniye şüphe etmeden. iPhone/iOS’un örneğin gecenin bir yarısı alete bile bakmadan kapama tuşuna basıp slide’ı üst taraftan yaparak kapatmaktan tutun da, esasen pek kullanmadığım alarma bile benzer şekilde ulaşma kolaylığı Android’in açıkçası doğasında yok ve taşlar bir türlü yerine oturmuyor. Evet her şeyi yapabiliyorsunuz hatta işi biraz ileri götürüp sistemin kendisine birçok müdahalede bulunabiliyorsunuz ama aradığınız ne sorusunu kendinize sorduğunuzda bunlardan hiçbiri en azından benim için cazip gelmiyor.

Marka, model, işletim sistemi yandaşlığı yapmadan, iki dinamik hakkındaki deneyimlerle bezenmiş izlenimler bunlar. Gerçek anlamda verirken üzüldüğüm ama iPhone 5’i aktif olarak kullanmaya başladıktan sonra bir saniye bile aramadığım bir cihaz oldu Galaxy SIII. Özetlemek gerekirse son dönemde belki biraz aksi oluyormuş gibi dursa da, Apple için insan önplanda iken Adroid tayfası nasıl olursa olsun “her şey” mantığıyla hareket ediyor. O “her şey"lerden bir şekilde ilk olarak iOS kullanıcılarının faydalanmasıysa, bence apayrı boyutlarda incelenmesi gereken bir değişken.

Son olarak ilginç bir duygu oldu iPhone’a dönüşten sonra içimde. Lumia 920 ile bir haftalık macerası sonrası Mashable teknoloji editörü Christina Warren, çevresindeki insanlara tam da bu insanı ön planda tutup adapte olabilme konusu sebebiyle Apple ürünleri dışında yardımcı olmayacağını belki de artık bir uzmanlık seçme isteğiyle ilan etmişti. O kadar cesur olmalı mıyım bilmiyorum ama bir haftada en az üç-dört Android kullanıcısına ilgilenmiyorum gibi dönüşlerde bulundum. Bilmiyorum dediğimde kurtulmuş olacağım..

image

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir