Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) – Anthony Burgess

Yanımda olmayan hatta olamayan o kadar şey vardı ki o akşam.. Her şeyden uzak, bir süre varlığımı yoksaymaya çalıştığım bir geceye koşmak mıydı yoksa yeni bir dünyaya adım mı atmaktı tek çıkış? Bilmiyorum. Ama kaybolmadan önce yanımda olmayan her şey gibi halen okuduğum bir tane olmasına rağmen yeni bir kitabı, ikisinden birini seçmek zorunda kalırsam yeni bir dünyayı seçmiştim aslında çoktan kaybolduğum bir başka cehennemde.

Aslında kitap yazılarıyla kişisel yazılarımı ayırmaya çalışırım ama bir yazıyı dolduramayacak kadar kaybolmuşluk bu iç içe geçmelere sebebiyet veriyor galiba. Her neyse, Alex. Otomatik Portakal’ın esas oğlanı ve aynı zamanda sevgili anlatıcısı. Giriştte bahsetiğim duygusal anlamda olmasa da yaşamsal olarak bir başka koybolmuşluk örneği. 15 yaşında ve Anthony Burgess’ın yozlaşmışlığın doruğundaki anti-kahramanı bu iç içe geçmişliğin de kaynağı oldu bana.

Olduğu yaşın çok ilerisinde negatifliklerle süren bir yaşamın kırılma noktasına doğru ilerliyoruz kitabın başında. Çoktan başlamış ama sonunun geldiğini hissediyoruz her saniye. Ve geliyor. Yanında yeni sorunlar, farklı başlangıçlar ve belki de büyük bir deney. Ayrıca bambaşka bir argo; nadsat.

Birleştirince anlamsız geliyor farkındayım ama hikayenin özüne inecek tek bir kırıntıyı bile paylaşmak istemiyorum bugün. Kendimden mi yoksa kitaptan mı emin değilim yine. Öyle olması gerektiği için gibi işin içinden sıyrılma jokerlerimden birini daha feda edeyim. Monopoly’i getirdi bak aklıma. Get out of jail free card sahibi gibi hissettim. Hapse girmemek için kullanılır ya. Halbuki her taraf otel bok püsür* iken iki-üç tur dinlenmenin kime ne zararı olur ki?

Kitabı seçimim de ilginçti. “İki günde bitirebilmeliyim” cehaletiyle çok satanlar listesinin bir karışımı. Haa birde neredeyse tam bir yıl önce elime geçen bir kitaba benzer bir kapak. İş Bankası Yayınları’nın klasik şekli daha doğrusu. Bir gün onun geldiği yere giderse evrende benzer yer falan kaplayabilirler. Acı çekmeye mi çalışıyorum, günah mı çıkarıyorum belli değil. Hala tek bir istikamette olmam dışında emin olduğum bir şey yok aslıda. Onun da hakkını vermeyerek tabi..

Her neyse, Otomatik Portakal diyorduk.. Elimdeki 14. Türkçe baskısı ve 168 sayfa. Hikaye güzel, Dost Körpe’nin çevirisi fevkalade. Böyle bir dilin altından kalkıp onu Türkçe jargonuna katmak her yiğidin harcı değil doğrusu. Özellikle saygılarımı sunuyorum; nokta.

image

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir