Az – Hakan Günday

Güzel bir hediye olması için almıştım Az’ı. Galiba 1,5 ay falan oldu.. Esasen Hakan Günday dünyasına Azil’le yaptığım ilk girişin ardından genel mantığa uyup yazarın çıkardığı kitapları kronolojik sırasına göre takip erme gibi bir düşüncem vardı ancak o 1,5 ay; amacına ulaş(a)mayan o 1,5 ay boyunca gelip gittiğim her dakika gözüm ona takıldı. Belki hala yapacak bir şeyimin olduğu gerçeği gözlerimi oraya kilitledi, belki de Azil’den aklımda kalan Hakan Günday portresini devam ettirme isteğim. Gerçekten bilmiyorum. Tek bildiğimse, çok sık yaşamadığım bir kitap tamamlayamama seansının daha sonrasında, sürpriz yaşamadan sevebileceğim, bağlanabileceğim bir şeyler okumaktı..

Az öyle bir roman ki, karakterlerini dahi direk olarak yazamayacağınız kadar derin izler bırakıyor insanda. Tam olarak açıklamak için düşündüğüm yer burası değil ama bu cümleyi açmam lazım.. Az aslında iki kiap gibi. İki ana karakterin, küçücük tesadüfleri dışında bambaşka yaşadığı iki berbat hayatı, tek kitapta toplamış Hakan Günday ve karakterlerimizin isimlerini de “Derdâ” ve “Derda” olarak belirlemiş. Bahsettiğim derinlik de tam olarak buradan geliyor. Eğer Az’da, sadece ilk anlatılan Derdâ’nın hikayesi bulunuyor olsaydı, bu yazıda onu, a’nın üzerindeki işareti bir güzel yok sayıp “Derda” olarak anabilirdim. Ama küçücük bir harfteki hatta harften de öte aynı harfin az farklı bir halindeki hayat, Az’da yeni bir kitap olarak anılacak kadar büyük.

/ Spoiler /

Derdâ dedik.. 11 yaşında para karşılığı satılarak zorla evlendirilen bir kız çocuğu. Ülkemizin berbat, iğrenç gerçeklerinden bir diğeri yani. Kendisini “alan” insanlık dışı varlıklar tarafından İngiltere’ye götürülüyor ve 16 yaşına kadar bir apartman dairesinde dışarı adım atmadan bu insanlık dışı varlıkların türlü işkencelerine maruz kalıyor. Bir şekilde yakaladığı (ve hatta her şeyi göze alarak yarattığı) çıkış noktasından sonraysa daha farklı bir dibe vuruş yaşıyor ve bu noktadan sonra -ne kadar sayılırsa artık- bir umut ışığıyla karşılaşıyor. Hikayesi bu. Ne daha eksik ne daha fazla. Ama Az’da, tüyleriniz diken diken, boşlukları doldurup insanlıktan, insanlığı bu hale getiren yaratıklardan tiksinerek okuyacaksınız onu, Derdâ’yı. A’nın üzerinde işaret olanını..

Ve Derda. O da ilk 11 yaşında çıkıyor karşımıza. Şu mezarlıktaki çocuklardan biri.. Babası hapiste, annesi bir hayli hasta. Mezarlığa gelip gidenlerin başında dikildikleri taşları yıkayarak üç beş kuruş kazanmaya çalışıyor. Sonra annesi ölüyor ve babası da yanında olmadığı için yurda gönderilmekten korkusuna onu parçalara ayırıyor ve gömüyor fazla düşünmeden. Sonra bir şekilde mezarlığı kendine meskan tutan adamlar ilgisini çekiyor. Para, fotoğraf alış-verişi falan bir şey anlayamıyor ama karışmadan da duramıyor. Kendisine direk bir tehdit olmasa da onlara ters düştüğünü varsayıyor ve kendini affettirecek yine büyük ölçüde kendisinin yarattığı bir yol buluyor; spesifik bir mezarı ömür boyu temizlemek gibi bir şey. Oğuz Atay’ın mezarını. Gel zaman git zaman Derda da büyüyor hatta okuma falan öğrenip Oğuz Atay üzerinde yoğunlaşmaya başlıyor. Sebebini bilmediği bir şekilde hayat onu Oğuz Atay’a bağlıyor ve derken bu uğurda cinayetler işliyor.. 40’larına kadar onu, zaten var olmadığı dünyadan iyice siliyor bu cinayetler..

Her şeyin sonunda Oğuz Atay buluşturuyor Derdâ ile Derda’yı. Daha önce karşılaştıklarını fark etmeseler de kayıp 40 yılın ardından bir 40 yılları daha oluyor beraberce geçirebilecekleri.. Bu defa daha insancıl, onun da ötesinde daha kendileri oldukları..

/ Spoiler /

İki kitap gibi deyip durdum ya hep, toparlamak da onun üzerinden olsun. Derdâ’nın öyküsü tek kelimeyle nefes kesiciydi ve insanın kanını donduran bir yapısı vardı. Derda’nınkiyse, ilk bölüm kadar akıcı olmasa da hayattan bir intikam havası sezdiriyordu. Derda’nın da durumu iyi değildi kabul ama Derdâ kadar ezilmedi, ezdi. Derdâ kadar hayatın tokadını yemedi, hayata tokat attı ve en önemlisi Derdâ kadar savunmasız değildi, hayat kendini direk olarak ondan savunmak zorunda kaldı. Ne için? Belki bir hiç, belki de sırf Oğuz Atay tesadüfleri için. Fark eden bir şey yok. Zaten tesadüfler de çok az anlatıldı Az’da. Hem tesadüfleri desteklemek bana göre gerçeklikten uzaklaştırırdı kitabı hele ki, hali hazırda iki öyküyü tesadüflerle birleştirmişken.. Hakan Günday için de durma noktasıydı. O da durdu. Hayatla birlikte.

355 sayfalık Az’ın ilk baskısı Doğan Kitap’tan çıkmış durumda. İyi okumalar, iyi yok olmalar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir