Sineklerin Tanrısı (Lord of the Flies) – William Golding

Bazı kitaplar olur, oku oku bitememe hissi uyandırır, sıkılır durursunuz onlardan. Bazılarındaysa “biraz daha yavaş gideyim de hemen bitmesin” havasında ilerlersiniz. Sineklerin Tanrısı, hikayesi, duruşu ve tamamen bana özel olsa da elime geçiş stiliyle (Melike’ye buradan sevgilerimi sunuyorum) ikinci söylediğimin mükemmel bir temsilcisi olarak önümde duruyor şu an. Ve malesef bitmiş halde.

İçeriğe geçmeden önce bir övgü de kitabın çevirmeni; Mina Urgan’a gitsin. Kitaptaki yard, ayak gibi İngiliz kültürüne ait birimleri aynen bıraksa da kitabın sonundaki sonsöz için “o nasıl bir anlatımdır öyle” dedirtiyor tek kelimeyle. Hatta ve hatta, kitabı okuduğum süre boyunca aklıma takılan ve “bunları mutlaka yazmalıyım” dediğim detayları tek bir bölüm altında bulmak beni hem sevindirdi hemde yazdıklarım oradan alınmış havası yaratırcasına üzdü. Neyse, benim gibi sonsuzluğa not düşme çabasında olmayanlar için bu sonsöze genel anlamda sevinelim biz..

Şimdi efendim, Sineklerin Tanrısı ilk başta, yaşları 6 ila 12 arasında değişen bir grup çocuğun uçaklarının ıssız bir adaya düşmesi teması üzerine kurulu bir kitap gibi geliyor. Bu doğru ama daha derinlere indikçe insanlığın vahşiliğinden tutun da, çocukların, kurtulmak istedikleri yerin aslında kaçtıkları atom savaşı olduğu gerçeğine kadar birçok şeyi de aydınlanıyor kafanızda..

Sineklerin Tanrısı’nda öne çıkan beş karakter var. Bunlar; Ralph, gerçek adını asla öğrenemediğimiz Domuzcuk, Jack, Simon ve Roger. Ralph ile Domuzcuk’un ilk buluşmalarıyla başlayan kitap buldukları deniz kabuğu sayesinde diğer çocuklara ulaşmalarıyla devam ediyor ve çocuklar artık simgesel bir iktidar kudreti olarak saydıkları denizkabuğunu tutan kişi; Ralph’i şefleri olarak seçiyorlar. Bu kararda kuşkusuz Ralph’in liderlik ışığının olmasının da etkisi varken o ışığın Jack’te de parlamasınınsa birçok yan etkisi ilerleyen bölümlerde karşımıza çıkıyor. Domuzcuk her ne kadar dalga konusu olsa da parlak fikirleriyle ön plandayken Simon bir anlayış, iyilik simgesi, Roger’sa Simon’ın tam zıttı, acımasız bir karakter formunda Sineklerin Tanrısı’nda.

Hikayeyle devam edecek olursak; çocuklar, kısılı kaldıkları yerin bir ada olduğunu keşfetmelerinin ardından iki temel prensip üzerine yoğunlaşıyorlar. Bunlardan ilki Ralph’in sürekli bir ateş yardımıyla yerlerini belli etme çabası, ikincisiyse Jack’in avlanma dürtüsü. Jack ve korosunun sorumluluğundaki ateşi canlı tutma görevi bir av hırsıyla sekteye uğrayınca da Ralph ile Jack arasındaki ilk tartışmalar baş gösteriyor. Ralph’in şefliğine henüz karşı koyamayan Jack’in hedefi Domuzcuk olurken gözlüğünün bir camını kaybetmesiyle Domuzcuk için de zor günler başlıyor. İlerleyen dönemde adada görülen “canavar” korkusu aslıda ölü bir paraşütçü olsa da çocukların direncini bir hayli kırıyor ve Ralph, Domuzcuk ve birkaç çocuk ateşi bulundukları yere taşırken Jack ve av ekibi de bir nevi özgürlüklerini ilan ederek Kaya Kale ismi verilen bir yerde yaşamaya başlıyorlar. Bu sırada pataşütçünün gerçeğiyle gelen Simon, Jack ve gözü dönmeye başlayan çocukların korku-saldırma isteği karışık hamlesiyle öldürülüyor. Canavara armağan olarak bırakılan bir çubuk üzeirndeki domuz başıysa üzerine konan sineklerden yola çıkarak “Sineklerin Tanrısı” ismine ilham oluyor. (Bölüm 8: Karanlığa Sunulan Armağan, ünlem)

Daha sonraları birbirinden iyice kopan Ralph ve Jack’in liderlik savaşı et, avcılık kozuyla birçok çocuğu kendi tarafına çekmesiyle Jack’in lehine dönerken adadaki ateşin yegane kaynağı Domuzcuk’un gözlüğü de Jack’in adamları tarafından kaçırılıyor. Aralarında geçen tartışmalarının birindeyse Roger’ın kayaları Domuzcuk’un ölümüne sebebiyet veriyor ve hikaye, Ralph için her şeyin bitmeye başladığı bir anda tüm adada baş gösteren büyük bir yangının işaretiyle adaya gelen İngiliz kruvazörü ve sahile ayak basan subaylar sayesinde çocukların bulunmasıyla sonlanıyor.

Sineklerin Tanrısı ilginç bir kitap. İnsanların medeniyetle nerelere geldiğini, bunu Ralph gibi her ortamda devam ettirmek isteyenlerle Jack gibi vahşi bir yaşamı seçenleri ve bu seçimlerin sonuçlarını harika bir hikaye içerisinde harmanlıyor. Sonunda ise çocukların kurtuluşu ile kurtuldukları atom bombası tehdidindeki dünya ironisi bana kalırsa yaşama bakış açımızı değiştirecek türden bir final. Son sözle birlikte 261 (248+13) sayfa olan kitabın elimdeki 18. Türkçe (ve Mel :)) baskısı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış durumda. “Mutlaka okumalısınız” gibi süslü etiketlere boğmayayım ortalığı, durduğunuz kabahat..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir