The Fall

asıl niyetim bu blogu ele geçirmek evet. madem Tolga Bey yorumlamaya üşenmiş…;

The Fall’ı izledi nihayet:) bu da benim ilk film yorum denemem olsun. çünkü O filmden bahsetmeyi atlamış:)

benim ilk aklıma gelen renkler, çok başarılı. filmin masalsı havasını gerçekten bütünlüyor. zaten pastel renkleri seven biri olarak büyülendim diyebilirim. sonra hikayenin kendisi. hayatını başkalarının gölgesi olmak üzerine kurmuş, sakatlığından sonra hayattan pes etmiş bir adamın bir çocukla kurduğu ilişki ancak bu kadar naif olabilirdi. benzeri bir çok filmden farklı olarak, çocuğa anlattığı masal, pek çocuğa göre bir masal değil. hayattan vazgeçişinin masalı. dolayısıyla güzel bitirmek, hatta bitirmek gibi bir derdi yok.  çocuğun hikayeye dahil olduğu yerse; tipik amerikan filmlerinden farklı olarak kendi neşesini değil kendi hikayesini kattığı yer.

bir hintli, bir haydut, bir bombacı, bir köle ve bir bilimadamı. bana kalırsa anarşizmin imgeleri. buna dair en sağlam ipucu; kölelerin başkaldırısının ya da “kızgın adamlarla” kavganın yöntemi. soygunlar, bombalar.. bir örgütlenme süreci kesinlikle yok filmde. konumları (sınıfları demiyorum dikkat) nedeniyle toplum dışına itilmiş insanların kesişen öyküleri; muhakkak küçük kızın göçmen ailesinin evinin “kızgın adamlar” tarafından yakılması ve adamla kurduğu ilişkiyle bağlantılı.

burda ki bağlantı somut olarak gözlenen; “aynı karakter"lerin oynamasından daha derindir bana kalırsa. ha bir de "kızgın adamlar” tanımı çok kritik. onlara kızgın olma hakkı verenin iktidar olmak olduğunu kızın hikayesinden anlıyoruz.

çok detay var yahu. yazarken düşünürken bile yoruldum. her iki izleyişimde de farklı şeyler bulmak mümkün çünkü.

adamın ölmek konusunda ısrarı çok net. filmin “mutlu son” ile bittiğini söyleyemeyiz o yüzden. kızın hayatta kalmasıdır, aslında adamı vazgeçirten. lütfen babam ölmesin gibi bir çaresizlikten daha çok lütfen evimiz yanmasın gibi bir çığlıktır. lütfen kızgın adamlar kazanmasın. lütfen devrilsin iktidar. tabi masal karakterlerin gerçek hayattaki konumlarına göre aynı rolü almaları olsa olsa senaristin sivri zekasıdır. özellikle vali karakterinin adamın sakatlandığı filmin esas adamı olmasıdır. kadının masalda da valiyi seçmesi çok bilindik tabi. iyi bir sinema seyircisinin tahmin edebileceği bir şey. filmi güzelleştiren; hem gerçekte hem filmden kadının valiyi/esas adamı seçtikten sonra gösterdiği tepkinin aynı olmasıdır.

gerçi seven, fight club, game gibi zekice filmlerin yönetmenin bu filmin yapımcısı olması da filmdeki zekanın bir kanıtıdır.

pek beceremedim ben bu işi. aklıma geleni yazdım. bunun bir formatı filan olsa gerek. ha bir de hiç toparlayamadım yoruldum yahu yazarken. bir sürü detay var daha.. çok imge. darwinin kelebek peşinde koşması; tanrım ölümlü dünya göndermesi olabilir mi? bir dakika peki bombacının dışlanması, terörün üstünün kapatılmasına mı gönderme? ya da bi saniye bi saniye; hintlinin güzel kadın gördüğünde kafasını çevirmesi; sadakatin ancak burjuvazinin yıkımı için uğraşanlarda gerçek olabileceği mi? zira o dört karakter dışında herkes ihanet ediyor. bir de insanı boyutu var ki; adamın kendini çizdiği karakter kendinden çok daha yürekli. o kadar çaresiz buluyor yani adam kendini. ancak böyle bir adam ölümü bu denli ister, dedirtiyor. bak gene dağıldım. buna benzer şeyler işte. akıl açıcı film.

böyle filmler bulur muyuz daha? bulmalıyız bence. başka türlüsünü herkesle yapar. illa ki sadece mısır yiyerek tüketeceğimiz filmlerde olacaktır ama, paylaştık diye anacağımız bunlar kalır.

gerçi Onun müsait olmasına da bakar bu durum. eh artık ünlü gibi, meşgul gibi biri.:)

bu kadar iyi bir film, şu blogda olmasa üzülürdüm. o yüzden üşenmedim “ben bunu anladım ağalar beyler”  adını verdiğim bir formatta yazdım. Türkçe hatalarını düzeltmesi, yanlış cümle ve kelimeleri bulması için Tolga’nın yorumlarını bekliyorum:)

Melike.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir