Kaktüs Radyasyona Karşı

Ah efendim Türk milleti olarak ne kadar da sonradan uyanan bir milletiz öyle değil mi? Deprem haritasında nacizane ülkemizin kırmızı olmayan sayılı bölgesi vardır önlem almayız, adamlar gecenin bir yarısı bankaları hortumlar, “paramız nede olsa devlet güvencesinde” deriz, hatta hepsinden geneli “bana bir şey olmaz” gibi über bir görüşümüz vardır her saçmalığın içine dalarız.

Şimdi de malumunuz dost ve kardeş ülke (bu tanımın içi de bankalar gibi boşaltılmış olabilir) Japonya, depremdir, tusunamidir biri dizi doğal afetle baş etmeye çalışıyor. Bu da yetmezmiş gibi, insanlığın kendi medeniyetine yaptığı belki de en ağır intihar girişimi olan nükleer santrallerinin durumu da içler acısı. Radyasyon sızıntısıdır falan tablo baya kötü malumunuz.

Tamamen farklı bir coğafyada, bu intihar malzemesini kurmaya yeltenen sevimli bir ülke olan Türkiye’nin halkı ise ne hikmetse bu radyasyon mevzusunda her zamanki vurdumduymazlığı göstermemekte kararlı görünüyor. Santral yapılır/yapılmaz, işte ihaleyi bizim amcaoğluna verdik falan hikayeleri arasında top dönüp dolaşıp kullandığımız bilgisayar, TV gibi elimizin altındaki potansiyel radyasyon oluşturucularına geliyor ki kıyamet de esas burada kopuyor açıkçası.

Evet, bu teknolojik oyuncakların bir radyasyon potansiyeli olduğu doğrudur ama esas sürpriz, bu potansiyeli bir bitkiyle yani kaktüsle absorbe etme gayretinde. Onlarca yıl itilip kakılan, dikenli yapısı yüzünden üzerine oturma parodilerine kurban giden bu bitkicik nasıl oldu da 21. yüzyılın bir karın ağrısına ilaç olmayı başardı onu merak ediyor herkes. Cevabı çok basit; tesadüfler..

Zamanında nükleer reaktör kurma amacıyla yola çıkan Amerika Birleşik Devletleri, bakıyor ki bu zararsız(!) santraller halkın sağlığına olumsuz etkilerde bulunacak, o zaman bunları insan yaşamından uzak noktalara kurmaya karar veriyorlar ve o 9,826,675 km2’lik ülkelerinde arayıp tarayıp çöllerde karar kılıyorlar. Santraller inşa ediliyor, çalışıyor falan, aaa biri bir bakıyor ki nükleer santrallerin yanında bir sürü kaktüs var. Ee olacak tabi, adam gitmiş çöle kurmuş reaktörü, çölde kaktüsten başka hangi bitkiyi bulabilirsiniz ki?

Onlarca yıl sonra da bizim zeki milletimiz bu kaktüs-nükleer reaktör ilişkisinden yola çıkarak kaktüsleri, radyoaktivitye karşı savaşta en ön plana çıkarıyor. Bilgisayarın yanına, televizyonun yanına, duymadım ama bu mantıkla mikrodalganın yanına da olabilir dolduruyorlar kaktüsçükleri.

Bear Grylls’ten World Wild Vet Luke Gamble’a, Snakemaster Austin Stevens’tan bir vatozun talihsiz bir biçimde tahtalı köye yolladığı Crocodile Hunter Steve Irwin’e kadar tüm belgeselciler bilir ki; o bitkinin emeceği tek şey sudur. Yani evde susuz kalırsanız altın yumurtlayan tavuğu kesmek misali belki size bir bardak su verir ama radyasyon falan zor işler..

Köşedeki çiçekçi amca, süpermarketlerin indirim reyonları ve yapı marketler bu fikirlerime katılmıyor biliyorum ama “her eve bir kaktüs” amacı gütmüyorssanız şu bitkileri çöllerinde bırakın derim. Yoksa İstanbul’daki palmiyelerden daha büyük sorunlarımız olacak benden söylemesi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir