Arı Kovanına Çomak Sokan Kız – Stieg Larsson

Stieg Larsson’ın Millennium serisi, üçüncü ve -şimdilik- son kitap olan Arı Kovanına Çomak Sokan Kız’la noktalanıyor. Orjinal ismi Luftslottet som sprängdes ve İngilizce baskıda The Girl Who Kicked the Hornets’ Nest ismiyle karşımıza çıkan eser, Millennium seriside Ejderha Dövmeli Kız ve Ateşle Oynayan Kız‘ın ardından mükemmel bir final olarak karşımızda.

Ateşle Oynayan Kız’ın bıraktığı yerden devam eden Arı Kovanına Çomak Sokan Kız, yaralı Lisbeth Salender ve babası (aynı anda düşmanı) Alexander Zalachenko’nun, Gothenburg’taki hastaneye getirilmesiyle başlıyor. Zalachenko ve Ronald Niedermann’ın saldırısına uğrayan Lisbeth başından ağır bir şekilde yaralanmıştır. Dr. Jonasson’ın müdahaleleriyle kurtulan Lisbeth, aynı zamanda artık polisin elindedir ve halen Dag Svensson ile kız arkadaşı Mia Johansson cinayetleriyle suçlanmaktadır. Kendisine yardım edebilecek tek kişiyse olayları belki de en geniş haliyle belirleyen Mikael Blomkvist’tir.

Bu esnada Zala’nın (Zalachenko) geçmişteki İsveç İstikbarat Teşkilatı SAPO içindeki özel bir servisle olan bağlantıları ve sırları da Lisbeth Salender davasıyla gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Mikael Blomkvist’in “Zalachenko Çetesi” ve/veya sadece “servis” olarak andığı grup, eski lideri Evert Gullberg ile bu sırları korumaya, zamanında işledikleri suçları gün yüzüne çıkartmamaya kararlıdır. Önce Gullberg’in Zala’yı öldürüp intihar etmesi ardındansa Fredrik Clinton’ın önderliğindeki bir ekiple başta Mikael Blomkvist başta olmak üzere gerçeğe yaklaşan birçok kişiyi hedef alan servis, Lisbeth Salender’ı da, Dr. Peter Teleborian sayesinde geçmişte olduğu gibi akıl hastanesine kapatmayı düşünmektedir.

Mikael Blomkvist’in Milton Security patronu Dragan Armansky ile durumu paylaşması ve Armansky’nin SAPO’nun anayasa koruma dairesindeki eski dostu Torsten Edklinth ve güvendiği meslektaşı Monica Figuerola’nın olaya dahil olmasıyla Lisbeth Salender’ın haklarının geçmişte nasıl çiğnendiği başbakana kadar ulaşan adımlarla anlaşılır ve Lisbeth, ilk davayı inceleyen Jan Bublanski’nin de inandığı üzere kağıt üstünde cinayetlerden aklanır. Bu sırada Erika Berger’da, Millennium’dan ayrılıp ünlü gazete SMP’nin başına geçerek kendi sorunlarıyla uğraşmaya başlamış, Mikael Blomkvist’in avukat kardeşi Annika Giannini ise Lisbeth Salender’ın savunmasını üstlenmiştir.

Hastanesindeki odasında Lisbeth Salender’a cep bilgisayarını ulaştıran Mikael Blomkvist servisin haksızlıklarını bir yerde Lisbeth lehine eşitlerken, Salender da, özgeçmişiyle karışık savunmasını yazmaya, daha da önemlisi hacker dostlarıyla davada ihtiyaç duyabilecekleri belgelere ulaşmaya başlamıştır. Servisin, Mikael Blomkvist’i öldürme girişimleri gibi son çırpınışları da yetersiz kalınca Stieg Larsson’ın mükemmel kurguladığı mahkemede Annika Giannini, başta Dr. Peter Teleborian olmak üzere savcı Ekström’ün de iddialarını yerle bir etmiş, Lisbeth Salender’ı özgürlüğüne kavuşturmuştur. Serbest kalan Lisbeth Salender, küçük bir Cebelitarık gezisinin ardından geri dönmüş ve pek de ilgilenmediği Zala’dan miras kalan bir fabrikada şans eseri ve tehlikeli bir şekilde rastladığı yarı kardeşi Ronald Niedermann’la da yüz yüze gelmiş, bu son sınavı da kendine özgü tekniklerle atlatmıştır. Niedermann’ın haberini vermek için gelen Mikael Blomkvist’le dost kalmayı seçen Lisbeth Salender, o eski duygularından yavaş yavaş kurtulduğunu anlamıştır.

Millennium serisi için bu saatten sonra söyleyecek fazla şey olduğunu düşünmüyorum, sonuçta onun etkisine bir kapılanın son kitaba kadar soluksuz geleceğini biliyorum ama Arı Kovanına Çomak Sokan Kız gerçekten temposu hiç düşmeyen bir kitap olmuş. İlk kitabın ardından ikinci kitap apayrı bir öyküyle dönmüştü ve deyim yerindeyse bu öyküyü tam ortasında kesmişti. Bayrağı o noktadan devralan Millennium III ise final kitabı olmasının hakkını bana göre fazlasıyla vermiş gibi duruyor. 799 sayfadan oluşan kitabın ilk Türkçe baskısı Ocak 2011 itibariyle Pegasus Yayınları’ndan çıkmış durumda.

Son olarak Millennium’un finali demişken, bildiğiniz üzere serinin yazarı Stieg Larsson hayatını kaybetti ve Millennium da bir üçleme olarak kaldı. Ama yapımcılar şu an Larsson’ın haklarının sahibi kardeşiyle olası bir dördüncü kitabın taslakları hakkında görüşmekteymiş. Eğer bu taslaklar dördüncü bir kitap hazırlamaya yetecekse ve taraflar anlaşırsa Larsson, önümüzdeki yıllarda yaşamını yitirdiği halde biz okuyuculara bir mükemmel kitap daha armağan edebilir. Sürükleyiciliği, karakterlerin oturmuşluğu ve sona yaklaştıkça artan bitirme korkumuzu umarım bu olası dördüncü kitap da bir gün tekrar körükler ve aynı duyguları tekrar yaşayabiliriz.

image

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir