F1 Güncesi: Şampiyon Aranıyor

Ferrari’nin Bahreyn’deki dublesiyle başlayıp, Red Bull dominantlığında ve araya serpiştirilmiş McLaren-Mercedes iniş çıkışlarıyla hatırlayacağımız 2010 sezonunun sonuna hızla yaklaşıyoruz. Sezonun başında, F1’i takip eden birine “şampiyon kim olur” sorsanız %90 ihtimalle alacağınız “Red Bull pilotlarından biri” ibresi, son iki yarış kala fazlasıyla Fernando Alonso’nun lehine dönmüş gibi duruyor.

Artık Alonso için rahatlıkla söyleyebileceğimiz üzere “liderden” başlayalım. İlk defa bu kadar açık bir şekilde ilan ediyorum ki; Fernando Alonso’yu, Renault ve McLaren yıllarında pek tutmazdım. 2005-2006’da elde ettiği başarıları o yılların en iyi aracı Renault’ya bağlar, o koltuğa oturtabileceğiniz herhangi bir pilottan aynı verimi alabileceğinize inanırdım. 2007’deki Mclaren macerası takım içi çekişmelere ve 08-09 Renault dönüşü de zaten imkankansıza oynayınca Alonso şampiyonluklarının ardından biraz kenara itildi desek de yanlış olmaz gibime geliyor. 2010 yılı ise, Kimi Raikkonen gibi bir ismi gönderen Ferrari, Alonso için adeta yeniden diriliş oldu. F10’un Red Bull’lara karşı çoğu alandaki zayıflığına rağmen, özellikle sezonun ikinci yarısındaki güncellemelerin de rüzgarıyla Alonso, Almanya GP’sinden itibaren gerçekten büyük bir çıkış yakaladı. Güncellemeler dedim ama yanlış anlaşılmasın Red Bull hala daha iyi bir araca sahipti ama Fernando Alonso’nun kişisel çabası ve aldığı karşılıkları kendisini şampiyonluk potasına soktu. Kore GP’sinden itibaren bakıyoruz aynı F10’la 143 puana sahip Felipe Massa altıncı iken, Fernando Alonso 231 puanla lider. Kafalara hemen takım emri olayları gelecektir ama Massa’ya, o bir yarışta elde edeceği 7 puanı ekleseniz dahi gene arka sıralarda sürünüyor olacaktı. Aynı şekilde Alonso’dan çıkarsanız da lider. Hadi biraz da dürüst olalım, Massa ve Alonso ikilisinden kim şampiyon niteliği taşıyor? Sanırım söylememe gerek yok.

Ferrari’nin yaptıklarının tam tersini yapan yılın takımı Red Bull’da ise işler biraz karışık. Şu Formula 1’de, takım çıkarlarına en zarar veren şeylerden birini -iki pilotunun birbiriyle yarışmasına izin verme- ölününe uygulayan Red Bull’un, özellikle Webber ve Vettel’in birbirine çarptıkları Türkiye GP’sinden çıkaracağı dersleri, Ferrari’ye zıt gitmek adına görmezden gelmelerinin sonucunda, Christian Horner ve ekibinin haline acımamak mümkün değil. Adrian Newey’in tasarım harikası RB6, son iki yarışa girilirken Mark Webber’le, lider Alonso’nun 11 puan gerisinde. Şampiyonanın en büyük favorisi, Formula 1’in altın çocuğu Vettel’se, havlu atmanın eşiğinde gidip geliyor. Takım stratejisi uygulamak ya da uygulamamak bütün mesele bu sevgili dostlarım. RBR’ye takımlar şampiyonluğu yetiyorsa, Ferrari, Massa gibi birini barındırdığı sürece zaten çoktan oldular ama iş pilotlara gelince böyle dominant bir araca sahip bir takımdan şimpiyon çıkmaması gerçekten ilginç. Ayrıca hatırlatmakta fayda var, Alonso’nun Brezilya’daki muhtemel bir üçüncülüğü ile olay zaten bitiyor. Teknik sorunlara ise hiç girmiyorum ki Red Bull’da olduğu gibi bir noktadan sonra iş şansa da kalıyor biraz.

Ve Mclaren. Alonso ve iki Red Bull DNF’lere boğulsun ki şampiyon olsunlar.. Kontrollü agresif, bedava şampiyon Button zaten hak ettiği yerde, Hamilton ise zayıf araç ve kişisel birkaç hatasıyla üçüncülükte zor tutunuyor falan filan.. Kısacası McLaren’ın işi zor.. Fazla bir şey söylemeye gerek yok. F-duct gibi bir yılda yasaklanan bir teknolojiyi de sayarsak McLaren’ın 2010 macerası böyle.

Yani bilmiyorum hatta belki Red Bull’ların Kore’de sıfır çekip Alonso’nun böyle bir konuma gelmesine inanamıyorum ama Fernando Alonso sonuç ne olursa olsun 2010’da bize kişisel beceri nedir fazlasıyla gösterdi. Eski yıllardaki tutmama durumlarının aksine artık Alonso’yu Ferrari camiası için gerçek bir kazanç olarak görmek sanırım hepimizin ortak düşüncesi. Ne diyelim, son iki yarışta da iyi olan kazansın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir