İstanbulluların Dörtlü Flaşör Takıntısı

Başlıkta “İstanbullular” dedim ama sayılarının baya az olduğu aklıma geldi ve orjinalliği bozmamak adına ilk paragrafta düzeltiyorum; “İstanbul’da yaşayanların”.

Evet efendim önce bir bakalım dörtlü flaşör nedir? Ehliyet sınavında eminim çalışmışsınızdır ama benim gibi bu sınava gireli artık beş yılı geçtiyse teoriden çok pratiğe dönmüşsünüz demektir ve teorik isimleri tekrar açıklamak gerekir. Dörtlü flaşör; sevgili otomobillerimizin bir ikaz şeklidir. Konsoldan butonuna bastığınızda normalde sol-sağ bağımsız hareket eden sinyal lambalarımız sanki bir koalisyon yapmışçasına bir araya gelirler ve yolda kaldığınızda falan aracı emniyet şeridine çekip bunları yakarsınız ki arkadan gelenler bir olay olduğunu anlasın. En doğru kullanım şeklinin bu olduğunu düşünüyorum ve şimdi bahsetmek istediğim kullanıma geliyorum.

TEM olsun, eski adıyla E5, yeni adıyla D100 (deyuz) olsun hepsi nadide İstanbul’un hızlı akan yolları. Çoğu aracın bu yollarda, normal bir bölünmüş yol hız limitinin çoooooooook (goooooogle gibi evet) üzerinde seyrettiğini biliyoruz. İş böyle olunca yine nadide(!) İstanbul’un trafik sorunu bu hızlı arkadaşların önünü biraz kesebiliyor. Düşünün içeride son ses müzik, tercihen spor bir araba ve TEM. Eee basar tabi adam kim durdurabilir ki onu? Ama o da ne? Öndeki araçlar birden yavaşlamaya başlıyor ve bizim beyaz gömlek, 3 numara saç&sakal kombinasyonlu BMW’lu arkadaşımızın da keyfi kaçıveriyor ve en az 130-140’larda frene asılıyor. BMW bu, disk fren, ABS falan onca sistem var ve güvenle iniyor 40-50’lere. Peki ya arkasındakiler? İşte kendini kurtaran arkadaşımızın şimdi de sırasında arkasını kollamak var. Arkası derken arabanın tabi. Arkadaki araç eski püskü frenleri bitmiş bir şeyse, hele ki sürücü, bir anlık dalgınlıkla yavaşlamayı da sezememişse haydi bakalım BMW’yu da yanında götürdü. O yüzden İstanbullu sevgili beyaz gömlek, frenle birlikte dörtlüleri de yakıyor ve oh tamam yırttı. Arkadaki de görüyor yandaki de, hatta öndeki de. Eminim buna benzer bir şekilde başlayan bir gelenek sadece birkaç yılda tüm İstanbul’a yayılıyor ve al sana şehrin trafik kanunları madde: 1. “Ani yavaşlamada dörtlüleri yak.”

Bunun nesi yanlış demeyin çünkü hiçbir kitapta ve mantıkta böyle bir şey yok. Sen yavaşlayacağım derken dörtlünün yerini arıyorsan zaten başta direksiyon hakimiyetinin yarısını kaybetmişsin demektir. Ki ayrıca son 10 yılda çıkan tüm araçlara bakın, arka camlarının ortasında bir yerde ekstra fren lambası vardır. Neden? Basınca arkadaki kişi klasik lambalarla karıştırmayıp fren olduğunu net bir şekilde anlasın diye. Sen birde dörtlüleri açıyorsun da ne oluyor? Düz mantık bakan biri, bir şeye çarptığını ve gidemeyeceğini anlıyor. İstanbul’u anlamak için “İstanbullu” olmaya bir itiliş resmen.

Bunların yanında tabi ki “hemen döneceğim” anlamında hatalı parklarda kullanışan dörtlü, arkadaki uzun farları kapasın diye yaklılan dörtlü gibi birçok hatalı örnek daha var ama yüksek hızlardaki bu “İstanbul dörtlüsü” bence takıntılı ve fazlasıyla tehlikeli bir hamle. Kaş yapayım derken göz çıkartmayalım ve bu gereksiz işarete bir an önce son verelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir