Şubat Dansı

Yıl sonlarına doğru evlerimize & ofislerimize illa ki yeni yıla ait takvim, ajanda gibisinden şeyler gelip durur. Kenarında köşesinde bastıran firmanın reklam kokan hareketlerini hoş görür ve bağrımıza basarız bu kağıtlar bütününü. Bu bağıra basmaların ardındansa ne var ne yok faslı gelir. Tabi buradaki kasıt tatillerdir. “Acaba haftasonuna mı gelecekler, yıl içinde kaç gün fazladan yatabilirim?” falan filan..

Tatillerden sonra hatta benim için başta olmasının da etkisiyle çoğu zaman önce baktığım yeni yıla dair bir diğer detay da Şubat ayıdır. Düşünsenize diğerleri her yıl aynı monotonlukta 30-31 arası gidip gelirken Şubat’ın dört yılda bir yarattığı 28-29 hikayesi hep bana karakterli görünmüştür. Kendine özgü bir yaşam tarzı yaratmış gibi 365 günlerin 6 saatlerine dört yılda bir kucak açar cüce Şubat.

Bu yıl 28’lik bir Şubat görmemize rağmen bana göre yine yapacağını yapmışa benziyor. Nasıl mı? Öncelikle girişte bahsettiğim şu 3 ayı gösteren uzun takvim formatında bu sene Şubat pek bir rahat, pek bir geniş göründü gözüme. Oradan bak farklılık yok, buradan bak yok, birkaç gün gittim-geldim baktım böyle. Sonradan sonraya farklılığa hala takılan gözlerim bu yılki numarayı en sonunda yakaladı. 5×7 şeklinde olmasa da her ay bir şekilde beş haftayı kapsıyor genel olarak. Örneğin Salı günü başlayan 31 günlük bir ay Perşembe günü bitiyor. Baştaki önceki ayın bir günü ve sondaki gelecek ayın üç günü içerisinde bulunulan ayı illa ki 5 haftaya yayıyordu.

2010 Şubat’ı ise en azından kendimi bildiğim dönemlerde rastlamadığım bir formatta dizilmişti. 28 günlük ay Pazartesi başlıyor ve Pazar günü son buluyordu. Yani tam bir 4×7 uyumu olarak gözüken bu diziliş, doğal olarak geçmiş ve gelecek ayların günlerini de Şubat’ın hanesine yansıtmamış, ve kazanılan 1 satır da takvimde gidip gelip dikkatimi çeken genişliği bir şekilde yaratıvermişti.

Kimseye faydası olamdığı halde bu tip konulara takılınca ne kadar enerji harcanabileceğine şaşıyorum doğrusu. Evet biliyorum hiç amacı yok ama çözemeyince resmen insan kafasında bir bilmeceye dönüşüyorlar ve üzerinden zaman geçtikçe sizi daha da içlerine çekiyorlar. Beynimizinm bir oyunu mu bilemiyorum ama sürekli bir şeylerle meşgul olma dürtüsünü kontrol edemediğimiz de bir gerçek. Her şey insan doğasından kaynaklanıyor galiba..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir