Komşuculuk 2009

Anlamını bilmeyen var mıdır ayrı mesele ama biri soracak olursa Eurovision için benim tercümem “komşuculuk” olurdu. Hatta ülkeden ülkeye değişim gösteren bu kavram “komşularımızı tanıyalım” ya da “kim dost kim düşman” gibi formatlara da bürünebilir. Sonuçta hangisine bürünürse bürünsün, adaletsiz oylama sistemiyle Eurovision artık bir şarkı yarışması değil.

Aslında bu yeni bir sorun değil ama 2009 yılında bu oylama sistemi sanki biraz daha mutasyona uğradı. Aynen geçtiğimiz yıllardaki SSCB küllerinin birbirini, sınır komşularının birbirini ve herhangi bir alanda yakınlaşan iki ülkenin birbirini oyladığı malumunuz. Müziğin m’sine bakmadan sadece isme verilen bu oylarla zaten yeterince yıpranan yarışma/oylama sistemi bana kalırsa, özellikle bu sene bir Norveç rüzgarıyla daha da tutarsız hale geldi.

Tamamen komplo teorisi olarak gözükebilir ama şahsi olarak 2009 sonuçlarının komşuculuğun da dışında tamamen masa başında alındığı fikrindeyim. Masal & hikaye karışımı, ertesi gün aklınızda tek bir nakaratı bile kalmayacak bir şarkıya, sözleşmişçesine, kuzeyden güneye, doğudan batıya herkes 12,10,8 gibi puanlar verirse ve bu ülke daha şarkısı bile duyulmadan yarışma öncesinde favori olarak görülüyorsa bu işte bir iş vardır.

En iyi ihtimalle müzikten anlamadığımı bile düşündüm kendi kendime. Herkesin bu kadar yüksek oyladığı bir şarkı acaba bana mı kötü görülüyor dedim.. Şarkının hakkını vermek için YouTube’tan kaç kere daha sabretmeye çalıştım ama yok, yok, yok. Isınabildiğim, aklımda kalan tek bir sözü bile yok şarkının. Bunun yanında yarışmayı ikinci tamamlayan İzlanda ve şarkısı “Is It True?” ise daha ilk yarı finalden itibaren favorimdi ve müzik anlayışım ile komplo teorim arasında bana seçim yapma şansını verdi. Evet, Norveç’in masa başında kazandığını müzik zevkime güvenerek söyleyebiliyorum.

Türkiye içinse o kadar şey konuşuldu, o kadar yorumlar yapıldı ki artık açıkçası konuşmak istemiyorum. Sadece şarkı/şarkıcı uyumunun Eurovision için biçilmiş kaftan olduğunu belirtmek isterim. Bu anlamda Bülend Özveren’in (evet Bülent’i d ile bitiyor) son sözünü yadırgadığımı belirtmek isterim. “TRT bu iş için çok emek verdi, seneye yeni bir sanatçıyla daha iyi sonuçlar alabiliriz” gibi bir talihsiz açıklamayı açıkçası kendisinden beklemezdim. Evet TRT bu sene gerçekten çok çalıştı ama Hadise & Düm Tek Tek gerçekten Eurovision’ın aradığı özelliklerde idi. Bunun ötesi bana kalırsa mümkün değil. Harcanan emek ve sanatçı uyumunun, her yıl bu denli tamamlanabileceğine inanmıyorum ve bu oylama sistemi ile de aldığımız dördüncülüğü başarı olarak görüyorum. Keşke yılların deneyimi Bülend Özveren, gelecekte farklı bir isimle daha iyi olacağımız yerine oylama sistemine yüklenseydi biraz daha. Hatta ve hatta bu şartlar altında daha iyi netice alamayacağımızı bildirip bir daha katılmamamızı savunsaydı. İşte o zaman şapka çıkarırdım ama yeniden belirtiyorum ki bu açıklama kendisine hiç yakışmadı.

Saygımız biraz daha azalarak, yeni spekülasyonlar doğurarak  bitti bir Eurovision daha. Şaşırıyorum, 2003 yılında nasıl kazandığımıza şaşırıyorum ve üzülüyorum ki ne yaparsak yapalım bu bizim için ilk ve son olacak. Umarım yanılan ben olurum ama laf arasında söylediğim yarışmaya bir daha katılmama fikrini de tekrarlamak istiyorum. Bu puanlama sistemiyle, bu masa başı bitirmelerle mücadele etmek hoşunuza gidiyor mu? Gidiyorsa buyrun daha şimdiden kazanamayacağı belli olan 2010 adayını seçmeye.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir